İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Magellan iklim krizine ağlar mı?

Hayalet Ada hem didaktik anlatısıyla hem de yazarın yetişkin kaygılarını aktardığı anlatıcı sesiyle çocukların dünyasından gitgide uzaklaşmış duruyor. İki bölüm arasındaki tutarsızlık, gerçek üstü anlatının rasyonellikten ve bunun sonucu olarak inandırıcılıktan uzak olması da cabası.

Tarihi bir kişiliğe zamanda yolculuk yaptırarak günümüze getirmek ve bugünün yaşam koşullarına verdiği tepkiler üzerine sosyo-politik bir anlatı kurmak, birçok edebiyat ve sinema eserinde kullanılmış yöntemlerden biri. Portekizli denizci Ferdinand Magellan’ın, ölümünden beş yüz yıl sonra, günümüz İspanyasında hamburger yemesi, taksiye binmesi ve iklim krizinin konuşulduğu bir konferansa katılması da ilgi çekici olabilirdi. Didaklikten uzak, derinlikli karakterler ve katmanlı olay örgüsüyle işlenip ironi kullanılarak, kara mizah yapılsaydı keyifle gülebilirdik bile.

Güldem Şahan, Hayalet Ada adlı son kitabında çocuklara hikâye anlatmayı es geçip mesaj vermeye odaklanmış gibi duruyor. Ferdinand Magellan’la iklim krizinin aynı kurguda işlendiği kitabın ilk bölümünde gerçek, ikinci bölümünde ise gerçeküstü bir anlatı kurulmuş. “Beş Yüz Yıl Önce” adlı ilk bölümde Ferdinand Magellan’ın çıktığı deniz yolculuğunu, Macellan Boğazı’nı keşfedişini, üç yıl süren bu keşif yolculuğu boyunca hem Magellan’ın hem de mürettebatın başından geçenleri okuyoruz. “Beş Yüz Yıl Sonra” adlı ikinci bölümde ise tarihi karakterler nasıl olduğunu okurun anlamadığı, yazarın da “Bir zaman tünelinden mi geçtiler yoksa sadece hayal miydi, bilmiyorum ama bir gün İspanya’nın Başkenti Madrid’in ortasında buldular kendilerini,” diye tanımladığı bir şekilde günümüz İspanyasına geliyor ve iklim kriziyle yüzleşip dünyanın gidişatı için gözyaşı döküyor. Çocuk kitaplarının okul listelerine nitelikli edebiyat değil de müfredat temalarına uygunluk ölçütü üzerinden seçilmesinin bir sonucu olarak Magellan iklim krizine ağlıyor.

YAZARIN SESİ

İklim krizi de dâhil pek çok konu çocuk edebiyatında yer bulabilir; bir yazar iklim krizini dert edinip bunu yazın konusu hâline getirebilir elbette. Mühim olan neyi nasıl anlattığıdır. Mühim olan bir yazarın çocukların duygu ve düşünce evrenine ne kadar yaklaştığıdır. Hayalet Ada hem didaktik anlatısıyla hem de yazarın yetişkin kaygılarını aktardığı anlatıcı sesiyle çocukların dünyasından gitgide uzaklaşmış duruyor. İki bölüm arasındaki tutarsızlık, gerçeküstü anlatının rasyonellikten ve bunun sonucu olarak inandırıcılıktan uzak olması da cabası.

“İnsanoğlu büyük keşifler yapmaya, çağlar açmaya ve dünyayı dönüştürmeye devam ediyor. Ancak unuttuğu çok önemli bir şey var; DÜNYA… Bunca büyük başarı kazanınca dünyanın bir parçası olduklarını unuttular. Anlamsız bir kibir ve kör bir bencillikle kendini onun sahibi zannetmeye başladılar. Dünyanın sadece insana değil, üstünde yaşayan tüm varlıklara ait olduğunu görmezden gelmeye devam ediyorlar. Oysa dünya yoksa insan da yok…”

Magellan’ın yaşadığı dönem tüm bunlardan azade miydi mesela? Orta Çağ gibi karanlık bir dönemden çıkılmış, Yeni Çağ’da deniz yoluyla yapılan keşiflerle sömürgeler kurulmuş, her yeni gelişme insanın başka insanlara ve dünyaya hükmetmesi için kullanılmışken Magellan’ın ilkim krizine ağlaması ne kadar inandırıcı? Ya da Magellan’ın ölümünden beş yüz yıl sonrasının anlatıldığı ikinci bölümde, tarihi karakterlerin yazarın “cennet çayırı” adını verdiği yerden nasıl olduğunu bilmediğimiz bir biçimde günümüze ışınlanması?

AYRIMCI İFADELER

Eğer dünyanın kötüye gittiğini yazarın sesinden değil de bir karakterden okusaydık farklı bir yorum yapabilirdim. Çünkü bir roman karakteri kurgunun gerekliliğinde her şeyi söyleyebilir, her fikri savunabilir, ayrımcı, ırkçı cümleler bile sarf edebilir. Tıpkı kölelikle ilgili cümlelerde olduğu gibi.

Günümüzde insanlık suçu kabul edilse ve yasaklanmış olsa da kölelik dünya tarihinin bir gerçeği. Bu yüzden romanlarda karşımıza çıkması da mümkün. Ama bugünün politik bilinciyle bir siyaha “gündüz feneri” demek, ne kadar ayrımcı bir ifadeyse Ferdinand Magellan’ın emrindeki Sumatralı köle Enrique’yi de “Kapkara boncuk gözleri her zaman ışıl ışıl parlardı. Öyle ki karanlıkta kimin karşısına çıksa ardında bir korku çığlığı duyulurdu,” diye tanımlamak o kadar ayrımcı.

Meta gibi alınıp satılan, özgürlüğü elinden alınan, hiçbir hakka sahip olmayan ve karın tokluğuna çalıştırılan bir kölenin “sahibine” sevgi bağıyla bağlı olması mümkün mü yoksa yazarın kurgusu mu? “Ferdinand Magellan’a sonsuz bir sevgi ve sadakatle bağlıydı. Arkasında bir gölge gibi dolaşır, ihtiyacı olduğu anda ortaya çıkar ve mutlaka yardımı dokunurdu.”

Hayalet Ada

Güldem Şahan

Resimleyen: Akşın Bike Danişmentgazioğlu

Editör: Demet Çaltepe

Eksik Parça Çocuk Yayınları, 104 sayfa

Show More