İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Süper” gücümüz farklılıklarımız olabilir mi?

Olabilir ama bunu anlamak için, belki rengimizin yeşile dönmesi ve türlü badireler atlatmamız gerekiyordur. Ya da daha kolayı ve eğlencelisi, bunu bizzat yaşamış komik mi komik anlatıcımızın peşine takılmak.

Bir süper kahraman hikâyesinde bizi asıl yakalayan, karakterlerle kurduğumuz bağ değilse tüm bu maceranın ne anlamı var? Nehir sularından gökdelen tepelerine varan tüm o çılgın yolculukların, tuhaf bir mutasyona uğrayan dostlarımızın nüktedan ve saf iç dünyalarını bilmeden bir anlamı olmazdı. Üstelik anlatıcımız ve diğer karakterler gerçekten komik. Şu zamanda biraz eğlenmeye hangimizin itirazı olabilir? Süper Brokoli Çocuk, en temelde sıradan varoluş hâlimizdeki güç ve becerilerimizi keşfetmek ve birbirimizin farklılıklarını kabul etmek hakkında “tempolu” bir hikâye anlatıyor. Ancak bu kıymetli ana fikri; anlatımdaki mizahi tondan, çocuk diliyle, çocuk gözünden aktarılan diyaloglardan ve iç seslerden bağımsız ele alamayız. Hikâyenin anlatıcılığını başkarakter Rory Rooney üstlenmeseydi, farklılıklarımızı ve dolayısıyla birbirimizi kabul etmek, potansiyelimizin farkına varmak, öz sevgi, arkadaşlık gibi bir arada yaşamaya dair yüce fikirler yavan kalırdı.

Rory Rooney, akranlarına nazaran cılız yapılı bir çocuk ve ne yazık ki kendisiyle dalga geçilmesine, itilip kakılmaya alışmış. Halk arasında “Katil Kedicikler” diye anılan, grip benzeri belirtilere neden olan bir virüse karşı her an teyakkuzdaki annesi, babası ve kız kardeşiyle birlikte yaşıyor. Rory’nin her gün zorbalığına maruz kaldığı kişiyse, hikâyenin antikahramanı da diyebileceğimiz Tommy-Lee Komissky. Namıdiğer “Gaddar Komissky”, Rory’nin çantasındaki sandviçleri yiyen, bazen çantasını bazen de Rory’nin kendisini otobüsten atan iri yapılı bir çocuk. Annesiyle yaşıyor ve kick-boks yapıyor. Birbirine taban tabana zıt ikilinin yolu, hastanedeki tecrit koğuşunda kesişiyor. Aniden yeşermek, düpedüz brokoli yeşiline dönüşmek, birbirinden hiç hazzetmeyen iki arkadaşın ortak yazgısı, “süper kahramanlığa” giden yolun başlangıcı olabilir mi?

Empatinin gücü: bu yüzden mi gerçeküstü görünen her şey çok İNSANİ, HÜZÜNLÜ ve komik?

Frank Cottrell-Boyce, daha önce Tudem Yayınları tarafından Benim Adım Hiç Kimse, Kaçak Robot, İnterneti Bozan Çocuk gibi kitapları da yayımlanan, ödüllü bir yazar ve senarist. Kitabın sonundaki “Yazarın Notu” bölümünde, bir keşişin 12. yüzyılda İngiltere’nin bir köyünde iki yeşil çocuğun ortaya çıktığından ve korku içinde olduklarından bahsettiğini belirtiyor. Bunun öteden beri aklını kurcaladığını, kendisinin de strese girdiğinde sararmasına yol açan bir kan rahatsızlığından muzdarip olduğunu; böylesi renk değiştirme aşamalarında hep o yeşil çocukları düşünmenin, bunun pek de sorun olmadığını hissettirdiğini anlatıyor. Yazar, renk değiştirmenin getirdikleri konusunda çok iyi empati kurabildiği için mi kitaptaki gerçeküstü her durum aynı zamanda çok insani, çok doğal, komik ve hüzünlü? Belki de… Bu ilginç hikâye, farklılıkların güzelliğine dair yazması için onu teşvik etmiş belli ki.

Hastanede her gün bir dizi testten geçen ve şifreli kapılar ardında tutulan Rory ve Tommy-Lee, geceleri, Tommy-Lee’nin uyurgezerliği sırasında şifreleri açabilmesi sayesinde Londra’nın sokaklarında dolaşıyor. Bir bakışta seçilir olmakla toplum tarafından gözardı edilen gruba dâhil olmak arasındaki o hassas denge en nihayetinde şaşıyor ve ikili, kendilerini akıl almaz olayların içinde buluyor.

Kitabın, modern toplumun korkularını ve komplo teorilerini tiye alan göndermeleri de hayli eğlenceli. Rory’nin ailesinin aldığı “Korkmayı Bırak, Hazır Olmaya Bak” adlı kitapta “Toplumda kanun ve düzen tamamen çökse ne yapılır?” gibi konulara dair öneriler sunuluyor. Rory hikâye boyunca ara sıra kitaptan kendine beyhude çıkış yolları arıyor. Rory’nin annesi de kitabı kendisine rehber edinmenin yanı sıra, tedarikli olmak için salgın hastalıklar, uzaylı istilası ve daha birçok “felakete” karşı eve bol bol erzak ve tuvalet kağıdı alışverişi yapıyor. Kulağa tanıdık geliyor mu? Üstelik, kitap İngiltere’de ilk baskısını koronavirüs salgınından önce, 2015’te yapmış. Koca kitabın içinde salgın vurgusu küçük bir ayrıntı gibi gözükebilir ancak bugün salgını yaşamış okurlar olarak hikâyeye baktığımızda, yazarın insan ırkının korkuları, tepkileri ve bunların olayları nasıl tırmandırabileceğine yönelik –elbette mizahı elden bırakmadan– tespit ve tasarılarında ne kadar isabetli olduğunu görüyoruz.

Velhasıl, 328 sayfayı su gibi akıtan yalnızca süper kahramanlarımızın inanılmaz serüvenleri değil, yer yer kıkırdayarak okuyacağınız pasajlar aynı zamanda. Olağanüstü aksiyonlar kadar sıradan rutinin içindeki karar ve sohbetler esas hikâyenin tadı, tuzu. Başbakan ve bakanların bulunduğu bir masada, en sevdiğiniz pirinç patlaklarından yerken, hayati bir soruna çözüm aramanın da sıradan rutinin bir parçası olabileceğini anlayabilirseniz tabii…

Süper Brokoli Çocuk

Frank Cottrell-Boyce

Resimleyen: Steven Lenton

Türkçeleştiren: İpek Güneş Çıgay

Editör: Ümit Mutlu

Tudem Yayınları, 328 sayfa

Show More