İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Yalnız kadınların hikâyesi

Flamingo Rüyası, henüz on üç yaşındayken annesini kaybeden ve on üçüncü yaşını dünyada bir başınalık hissiyle karşılayan Mercan’ın hikâyesini anlatıyor.

Mercan, annesiyle müstakil bir hayat süren, tek bir arkadaşı bile olmayan, yoksulluğun içinde zengin bir çocuk. Derme çatma yaşamlarında anne kız, birbirlerine duydukları sevgi ve bağlılıkla, zengin bir dünya kurmuş, mutlu mesut yaşamaktadır. Annenin hikâyesi yalnızlıkla örülüdür; kendi annesiyle ilişkisi yıllar önce kopmuş, sevgilisini kaybetmiş bu genç kadın, yetenekli bir sanatçı olduğu hâlde ancak lüks düğünlerde çalan bir müzisyendir; ötesini bilmeyiz. Zaman zaman mutfakta, banyoda şarkı söylemesi hariç… Bir “külüstürleri” vardır, düğünlere onunla gidip gelirler. Neden sonra, yaşadıkları evde gizli tavan arasını keşfeder, orada kullanılmamış eski eşyalarla birlikte bir de kırık gitar bulurlar. Ufak maceralar yaşar, dans eder, gezerler. Birbirlerine yeten iki kız çocuğu gibidirler; birbirlerinin en yakın arkadaşı. Ta ki anne, yakalandığı ölümcül hastalık nedeniyle Mercan’la kurdukları bu hayattan kopana dek. O gün geldiğinde, Mercan da zorunlu yeni hayatına doğru yola çıkacaktır.

Annesinin çok yakın arkadaşı Esin, Mercan’ı anneannesinin güneydeki evine götürür. Mercan’ın yeni hayatı güneydeki bu evde, ömründe hiç görmediği anneannesinin yanına yerleşmesiyle başlayacaktır. Kahverengi bavulunu hazırlar; bavulu hazırladıktan hemen sonra elinde flamingolu kar küresi, düşüncelere dalar ve sonra, annesiyle yaşadıkları güzel günün hatırası kar küresini geride bırakarak bavulunu alır, dışarıya, yeni hayatına ilk adımını atar. Bu ilk sahneden itibaren okura eşlik eden bir duygu var kitapta: Neredeyse “sinematografik” bir hikâyeyi okuyormuşuz duygusu. Okurunu içine almayan, onda daha ilk anda yabancılık yaratan bir dil ve hikâye. Varsıl ve sevgisiz anneannenin güneydeki evine vardıklarında, “Kendi başımın çaresine bakabilirim,” diyerek bir elinde bavulu, diğerinde kurbağasının içinde olduğu sepeti, şatoyu andıran evin bahçesinden geçerek kapıyı çalan küçük kız çocuğu… Kapıyı, sanki kendi kızı henüz ölmemiş ve torununu da ilk kez görmüyormuş gibi açıveren, ilk cümleleri, “Çabuk ol! İçeriye gel! Krep yapıyorum!” olan bir anneanne. Hikâye boyunca limonata, cips, pizza, çörek, rengârenk giysiler, şekil şekil gözlükler, üstü açık araba, lüks ve şaşaa, eğlence ve kahkaha, arada hüzün ama çoğunlukla neşe; aşka ve dansa tutkun bir anneanne.

Navigasyonun yön bildiren sesi anneanneye, “Güney yönünde ilerleyin,” der bazen, bazen de “kuzey yönünde.” Çünkü Mercan, anneannesinin evine yerleştikten hemen sonra, flamingolu kar küresinin de geldiği yer olan kuzey kasabasına yola çıkarlar ansızın. Hızla verilen ikinci bir gözü pek kararla, bu kuzey kasabasındaki âtıl Flamingo Lunaparkı’nı satın alır anneanne ve olaylar gelişir. Mercan burada acısıyla yüzleşir, arkadaş edinir, anneannesiyle yakınlaşır, hayata yeniden tutunur. Anneanne duvarlarını indirir, lüks tutkusunu bir kenara atar, kızıyla yaşadıkları eski güzel günleri ve hayal kırıklıklarını açık yüreklilikle anlatır. Bu ilişki, sadece Mercan’ın değil, anneannesi Sumru’nun da yaşamını değiştirir; her ikisi için de yeni bir başlangıcın habercisi olur. Hatta sadece hikâyenin ana karakterleri değil, kuzeydeki Kırkmidye Kasabası tüm halkıyla beraber değişir, dönüşür. Lunapark eskisinden güzel olur, kasaba canlanır, bezginlerin bile yüzü güler. Sumru, kasabaya kahkahasını ve dansını getirdiği gibi, sermayesini de getirir, kasabayı gri ve solgun yaşantısından çekip çıkartır.

Flamingo Rüyası, henüz on üç yaşındayken annesini kaybeden ve on üçüncü yaşını dünyada bir başınalık hissiyle karşılayan Mercan’ın hikâyesini anlatıyor. Ancak bunu yaparken sanki bir şeylerden biraz uzak duruyor. Tüm yaklaşma çabasına rağmen derinlikli bir öze bakışın uzağında duruyor; okuru, “Bu acılar nasıl aşılır?” sorusuna sabitliyor. Mercan acısını şen şakrak anneanneyle aşıyor aşmasına ama okur için boşluklar kalıyor hikâyede. Anneanneyle annenin uzaklığı ve hatta kati küslüğü havada asılı duruyor. Torununun doğumuna, kızının cenazesine gelmemiş bir anneanne ise Sumru, sonradan tanıdığımız anneanne kim? Mercan neden ölesiye yalnız?

Son olarak, yalnız kadınlar var hikâyede: Mercan ve annesi Gümüş; anneanne Sumru; Kırkmidye Kasabası’nda yaşayan, Mercan’ın akranı, boynunda fotoğraf makinesiyle gezen Ezgi; Ezgi’nin annesi (babasıyla ayrılmalarıyla yalnızlığı resmiyet de kazanıyor); hayaletli ev olarak nam salmış, bir zamanlar orada yaşayan, keman çalmayı, çiçek yetiştirmeyi çok sevdiği bilinen genç kadın. Bu kadınlar yalnız ya da dayanışmayla; fakat her türlü, hayata tutunuyor. Hayaletken bile! Hikâyenin bu güçlü yanını görmek, önemli.

Flamingo Rüyası

Zeynep Alpaslan

Editör: Gökçe Gökçeer

Meav Yayınları, 168 sayfa

Show More