İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

“Üşüyorum, açım ve aşk istiyorum!”: Sempé’nin Âşıklar’ı Üzerine

Sempé, dizinin diğer kitaplarında olduğu gibi Âşıklar’da da kendine özgü bir kurgulama, öyküleme dili geliştirir; bir çeşit edebiyat üretimini çizimlerle bir arada ortaya koyar. Bizde çok da kabul görmemiş “küçürek öykü” tanımlaması bağlamında düşünülebilecek minimal öyküler vardır kitapta.

Yazan: Nilay Özer

İnce, yumuşacık çizgiler, kaygısız dokunuşlar, nüktedan ve neşeli eğriler, kıvrımlar, sonsuz melankolik noktalar ve gölgeler: René Goscinny’nin “Pıtırcık” serisine yaptığı çizimlerle tanınan Jean-Jacques Sempé (d. 1932)’nin Desen Yayınlarından çıkan kitabı Âşıklar ve diğer şeyler. Dünyaca ünlü Fransız karikatüristin, yaşamı tematik düzlemde sahne sahne yorumladığı kitap, içeriğiyle olduğu kadar üslubuyla da dikkat çeken metinleriyle alışılmışın dışında bir okuma, görme, düşünme deneyimi sunuyor.

Karikatür kitaplarında, işin doğası gereği, çizimlerle anlatmak esastır. Metin kısmı, çizimin yetmediği ya da desteklenmesi gereken noktada devreye girer ve metin çoğu zaman biçimsel anlamda çizgiler kadar özgün bir yaratıcılığın ürünü değildir. Düşünce özgün olabilir ancak düşüncenin dille ifade edilme tarzı, genellikle “gülünç” için kabul görmüş bir kipte gerçekleşir. Sempé, dizinin diğer kitaplarında olduğu gibi Âşıklar’da da kendine özgü bir kurgulama, öyküleme dili geliştirir; bir çeşit edebiyat üretimini çizimlerle bir arada ortaya koyar. Bizde çok da kabul görmemiş “küçürek öykü” tanımlaması bağlamında düşünülebilecek minimal öyküler vardır kitapta. Sempé; anlatıcı, karakterler, karakterlerin sosyopsikolojik koşullarını yansıtan söylemin geliştirilmesi, atmosfer oluşturma gibi anlatı unsurlarını ustaca kullanarak aşk üzerine çeşitlemeler diyebileceğimiz minimal denemeler ya da öyküler yazar.

Böyle bir kitaba dikkat vermenin en güzel yanı hem sözleri hem resimleri yorumlayıp düşünceleri, öyküleri, anlam ve çağrışımları çoğaltmaktır. Modern edebiyatın ya da bütün modern sanatların alımlayıcısına verdiği rol, anlamı yapılandırmaktır öncelikle ve her detayın bir göstergeye dönüştüğü Âşıklar’da kendi ruhsal derinliğimizin, kapasitemizin el verdiğince, coşacağımız bir şenlikle karşılaşırız. Kitap tam da bu yüzden tüketilemez bir sanat yapıtıdır. Sanatın, hakkında en çok yazılıp çizilen kavramlarından biri imgedir kuşkusuz. Bir sanat yapıtı sayısız imgenin kurduğu, çeşitli tamamlanmışlık düzeylerine sahip bir bütündür ve o bütünlüğün de zihinlerimizde kalan bir imgesi vardır. Sempé’nin çizimlerinde şöyle bir imge yakalarım ben: Bu çalakalem yapılmış gibi görünen çizimler, izlenimci bir ressamın yaşamın gelip geçici kesitlerini hızlıca kaydetmeye çalışmasına benzer. Ancak bu imgenin daha çarpıcı olan niteliği şudur ki çizimlerindeki hıza, harekete, ritme ulaşmak için yazıyla resim arasında gidip gelen bir üslup geliştirmiştir Sempé. Çizimlerde doku, dolgu olarak konumlanmış alanlarda harfleri andıran küçük şekiller kımıldanır. Bir duvarın pürüzleri, bir ağacın yaprakları harflerle yazılmış bir yazıdır âdeta. Biraz dikkatli bakarsak orada bir şeyler okuyacağımızı sanırız. Bu imge, bende, insanlığın mağara resimlerinden, çivi yazısı ve hiyeroglif gibi görsel yazı sistemlerine ve oradan sesçil alfabelerin harflerine kadar gelen; resmederek ya da yazarak iz bırakma, deneyim aktarma, tutkusunu paylaşma arzusunun tarihi diyebileceğim bir düşünce şeklinde kristalize olur.

“EN BÜYÜK MUTLULUĞUM, TANIDIĞIM HER KADININ KALBİNDE KENDİMDEN BİR PARÇA BIRAKMIŞ OLMAK”
Âşıklar’ın ön kapağında bir kütüphane çizimi vardır. Aşk romanları rafı bir pencereyle sokağa açılır ve pencereden görünen binanın iki duvarı boyunca uzanan kaldırımda birbirlerini görmeden aynı köşeye doğru yürüyen, muhtemeldir ki az sonra çarpışacak ve âşık olacak bir kadınla bir erkek görünür. Aşk romanları rafının bir yanında şiir ve felsefe, diğer yanında tarih kitapları yer alır ki, Sempé’nin, aşk gibi yüzyılların birikimini taşıyan evrensel bir konuyu işleme tarzı, bu kapakta dolaylı yoldan vaat edildiği kadar iddialıdır. 2015’te Monokl Yayınları, Dragos’taki Arkeolojik Kazı Alanı’nda “Aşkın Metafiziği” başlıklı bir sempozyum düzenlemiş; Alain Badiou, Slavoj Zizek, Judith Balso gibi filozoflar aşk, felsefe, devrim, birey ve toplum üzerine enfes konuşmalar yapmışlardı. Orada aşk hakkında söylenenlerden bir çeşit sonsuzluk yapılabilir ama filozoflar özetle aşkın dönüştürücü ve devrimsel gücüne odaklanmışlar, kapitalizm, modernlik, yabancılaşma değerlendirmeleri yapmışlardı. Sempé’nin Âşıklar’ında modern yaşamın hiyerarşi, çalışma, disiplin, sorumluluklar ve kurallar düzeneğine hapsedilmiş evcil aşkları benzer bir eleştirel yaklaşımla ele alınır. İlk karikatürde dört erkeğin oturduğu tenha bir kafe betimlenmiştir. Erkeklerin dördü de orta yaşlı ve yalnızdır. O erkeklerdenbiri ya da hepsi, tanıdığı her kadının kalbinde kendinden bir iz bıraktığını düşünecek kadar romantik ve iyimserdir. Kadın biçiminde bir kayıkla denize açılan adam da kafede oturanlar kadar yalnızdır. Orta yaş, aşk arayışı ve yalnızlık sık sık karşımıza çıkacaktır. “Evde ne unuttu bilmiyorum ama buradan bakınca bir an mandolin çalıyormuş gibi göründü, yine de hoşuma gitti,” diyen kadın evinin penceresinden sokağa, kaldırımda dikilmiş pencereye bakan kocasına bakmaktadır. Aşkın şulesi solmuş, rayihası azalmış, hareketi bitmiştir de beklentilerin doldurduğu boşluklar ve cümleler kalmıştır geride. Sempé’nin numaralandırılmış çizimlerle oluşturduğu ve hiç metin içermeyen öyküleri de gerçekçi ve eleştireldir. Adam işe gider, trafikte cebelleşir, günün sıradanlığı içinde kaybolur ama dönüşte evine yakın bir yerde bir şövalye kostümü giyip evine kapıdan değil pencereden girerek karısını heyecanlandırır. Sonra yükselen bir aşk dalgası ve ardından jilet gibi derli toplu bir odada yenen akşam yemeği. Özellikle yer açmadıkça aşka hiç yer kalmamış gibidir ve insanların aşka, aşkın oyunlara ihtiyacı vardır.

Sempé’nin bir şekli oluşturan çizgileri çoğu zaman birbirine değmez. Çizgilerin arasında boşluklar kalır. İnsanlar kiloludur, kısadır, yaşlıdır ve sevilmeyi hak ederler. Evlerin yüzü güler, sokaklardan gelişmişlik ve standart yansır ama aşk bu yaşamdan çekilip gitmiştir. Don Juan tiyatro afişinin önünde bekleyen, saatine bakan yalnız bir adam, gecikmiş ve belki hiç gelmeyecek bir kadın. Sempé aşkın kaybedilmiş varlığına rağmen korunan inancına odaklanır. Bisikletle muhtemel ki işe giden orta yaşlı adamın ardından, “Benim için hep uzaklara giden bir adamın çekiciliğine sahip,” diyen kadın özgür deneyime, özleme fikrine olduğu kadar cinsiyete dair kodlara da dikkatimizi çeker. Çizimlerdeki âşıkların çoğunlukla orta yaşlı ya da yaşlı olması, aşkın gençliğe özgü bir olgu olmadığını duyurmak bakımından son derece isabetli.

Numaralandırılmış çizimlerden oluşan metinsiz bir başka öykü, müzede bir piyanoya bakarken hayal kuran genç bir kadına dair. Hayalinde bir 17. yüzyıl şatosunda, atlı arabaların getirdiği konuklarla bir piyano dinletisinin içindedir. Görkem, şaşaa, romantik göl manzarası… Böylece kadın hayaline bir adım daha yaklaşmak için, müzede sergilenen eserleri ziyaretçilerden ayıran ipin altından geçer ve piyanonun bir tuşuna dokunur. Bunu yapar yapmaz da hayalinde kendi evi ve mutfaktaki bulaşık yığını canlanır. Diğer çizimlerle bu çizim tematik anlamda organik bir ilişki kuruyor. Sıkıcı, sıradan bir gündelik yaşamın dışına çıkmak ancak güçlü bir aurası olan nesnelerle ve aşkla mümkün. Sevme-sevilme ihtiyacı, varsıl evliliklerin içinde yaşanan yalnızlıklar, insanın aşka ilişkin egosu gibi pek çok derinlikli mesele Sempé’nin çizimleriyle yepyeni boyutlar kazanıyor.

Âşıklar ve diğer şeyler
Jean-Jacques Sempé
Türkçeleştiren: Damla Kellecioğlu
Desen Yayınları, 64 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More