İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İçimizdeki canavar

Güzin Öztürk aile içi şiddet, alkol bağımlılığı gibi, son derece nahoş olmanın ötesinde toplumsal yara olan bir konuyu, edebiyatta çocuğa görelik hassasiyetinin sınırları içinde kalmaya çalışarak, mümkün olduğunca gülümseten bir ton ve dille kurguluyor.

Yazan: Nilay Kaya

“Mutlu aileler birbirlerine benzerler. Her mutsuz aileninse kendine özgü bir mutsuzluğu vardır,” şeklinde dev bir cümleyle başlar Tolstoy’un dev romanı Anna Karenina. 2018 yılında Tudem Edebiyat İkincilik Ödülü’nü alan Güzin Öztürk imzalı Kar Kurdu ve Canavar’ı okurken hep bu cümle dolandı zihnimde. Mizgin ve ailesinin, Mizgin’in hayatında beliren “canavarın” hikâyesi, “Her çocuğun bir canavarı vardır. Her canavarın hikâyesi ise kendine özgüdür,” dedirtti. Zaman zaman soğuk yüzünden ona Sibirya gibi görünen Kars’ın karlı doğasının göbeğindeki bir köyde, ailesiyle birlikte yaşayan, okul çağındaki Mizgin, durduk yerde ortaya çıkan bir canavar derdinden muzdariptir. Genellikle akıllı uslu, derslerinde başarılı, şefkat ve sevgi dolu bir çocuk olan Mizgin’in tavırları ve ruh hâli, bu ne idüğü belirsiz canavarın gece ziyaretlerinden sonra allak bullak olur. Üstelik, eş zamanlı olarak, köye de bütün mahsullere zarar veren, kümeslerden ağıllardan ırak bir kurt dadanır. Köyün bekçisi olan baba, geceleri kurdun peşine düşer, eve sadece Mizgin’in uyuduğu saatlerde gelir. Bu yüzden Mizgin, babasının artık evi terk ettiğini düşünmeye başlamıştır. Annesinin soba üzerine koyduğu mandalina kabuklarının kokusuyla bile huzur bulamayan Mizgin için hayat artık Heidi’nin toz pembe köy yaşantısından çok farklıdır.

Mizgin, annesi ve köye yeni taşınan okul arkadaşı Zeynep dışında kimseyle canını sıkan bu canavar hakkında konuşmaz. Her sabah gözlerini yaşlı ve morluklar içinde bulduğu annesi, canavarın varlığına inanmaz, Mizgin’in bu inancını üzüntüyle karşılar. Öte yandan arkadaşı Zeynep, onu sabırla dinler ve kendi evlerindeki canavarı da ona anlatır. Mizgin ile Zeynep’in canavarları arasında şöyle bir fark vardır: Zeynep’in canavarı, masal diyarlarından kopup gelen insan dışı bir varlıktan ziyade, otoriter tavırlarıyla ona evde kök söktüren annesidir. Zeynep bu durumu komikleştirerek arkadaşına anlatır ama en önemlisi, kendi gerçekliğinin farkında oluşudur. Mizgin’in ise evdeki canavarın kimliğiyle yüzleşmesi gerekmektedir. Çok açık ki Mizgin’in canavarı, yalnızlığını giderici sevimli bir dost değil; annesini ve onu mutsuz eden, aile düzenini bozan, mevcut hâli hiç de sevimli olmayan bir aile bireyidir. Bir çocuğa travma yaşatan herhangi bir süreçte ortaya çıkan hayali canavarların edebiyata konu oluşu şüphesiz ki çok kadim bir konu. Şimdiden klasikler arasına girdiğini söyleyebileceğimiz, Tudem Yayınları tarafından Türkçeye kazandırılan, -şahane bir illüstrasyonlu baskısı da bulunan- Patrick Ness imzalı Canavarın Çağrısı (2011) bu konunun işlendiği en parlak romanlardan biri. Annesinin çok da umut verici gitmeyen kanserle mücadele sürecinde bir canavarın ziyaretlerine maruz kalan Conor da kendisine on üç yaşında bir çocuk olarak artık canavarlara inanacak yaşı geçip geçmediğini soruyordu. Kitap hakkında zamanında İyi Kitap’a yazdığım bir değerlendirme yazısında şu tespitte bulunmuşum: “Her gün belirli bir saatte çıkıp gelen canavar, Conor’a ısrarla onu çağıranın bizzat kendisi olduğunu söylüyor. Conor roman boyunca bunu kabul etmekte zorlansa da bu muhtemel çağrı; onun ruhsal gelişiminde ve hayatının bu zorlu döneminde kendine sorduğu soruların cevaplarını arayışında etkili bir anahtar niteliğinde.”1 Mizgin’in aile içindeki canavarla yüzleşme süreci sonları hariç, Conor’ınkiyle etkili bir benzerlik taşıyor. Yarattığımız canavarların kaynağı nedir ve yaşanılan travmalara ne ölçüde bir sağaltıcı güç olabilirler sorusu burada da gündeme geliyor.

Mizgin’in canavarlı günlerinin Conor’ın sürecinden kesinlikle ayrıldığı nokta hem hikâyenin duygusal tonu hem de sonu. Güzin Öztürk aile içi şiddet, alkol bağımlılığı gibi, son derece nahoş olmanın ötesinde toplumsal yara olan bir konuyu, edebiyatta çocuğa görelik hassasiyetinin sınırları içinde kalmaya çalışarak, mümkün olduğunca gülümseten bir ton ve dille kurguluyor. Duygusal ajitasyon tuzağına düşmeden, Mizgin’in yanılsamalarla dolu dış dünya algısını, okuyucuya sempatik gösteriyor. Öztürk’ün Ben Bir Hayaletim, Sanal Zombi Anneannem gibi diğer eserlerinde de kendini gösteren özenli ve temiz dili, mekânı ve atmosferi kurgulamada önem verdiği detaylar, sadece on yaşındaki Mizgin’in kurabileceği cümleler kurması, diyalogların akıcılığı Kar Kurdu ve Canavar’ın meziyetleri niteliğinde. İstikameti Kars olan bir Doğu Ekspresi yolculuğu isteği uyandırması da cabası! Öte yandan, Canavarın Çağrısı’nın Conor’ı, hayatta bütün hikâyelerin mutlu sonla bitmediğini kabullenmek zorunda kalırken, Mizgin’in canavarı ehlileşiyor ve aile hayatı tamamen mutlu bir viraj alıyor. “Mizgin Mutlu Sonlara İnanıyor” başlığı, yazarın topyekûn bir umut topu verme tercihini gösteriyor ve okuyucuda da aynı duyguyu uyandırıyor. Bir yerde soba üzerinden yayılan mandalina kabuklarının kokusu varsa, orada nasıl umut olmasın?

1 Nilay Kaya, “Doğanın ve İnsanın Kadim Canavarları”, İyi Kitap, Sayı 89, Aralık 2016.

Kar Kurdu ve Canavar
Güzin Öztürk
Tudem Yayınları, 112 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More