İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Farklı bir yazar, Farklı bir kitap, Farklı bir söyleşi

Andreas Steinhöfel’in son romanı Farklı çıktığından beri soruların ardı arkası kesilmiyor. Üstelik kitap artık ülkemizde de okunabildiğine göre sorma sırası bizde! Çevirmenin merak ettikleri, yazarın anlattıkları hepsi bu sohbette!

Yazan: Suzan Geridönmez

Çocuk ve gençlik edebiyatında farklı dillere çevrilen yazar çok. Ancak içlerinde sadece çok azı, ününü ülke sınırlarının ötesine taşıyıp dünya çapında edebiyatından söz ettirebiliyor.  Parlayıp sönen yıldızlar ya da şişirilen balonlar misali geldikleri hızla unutulanları geçelim. Geride kalanların ortak bir özelliği var. Hemen hepsi çocuk ve gençlik edebiyatına yenilikler, farklılıklar getirdi. Çoğu başta eserleriyle tartışmalara, tepkilere yol açsa da nihayetinde öncü kabul edildi.

Bunlardan biri de popüler çağdaşlarının arasından sıyrılan Alman yazar Andreas Steinhöfel. Belirgin özelliklerinden biri, sırtını sadık okuruna dayayıp başarısına yaslanmayı, kendini tekrar etmeyi sevmemesi.

Mizah dozu yüksek Rico ve Oskar serisi otuzdan fazla dile çevrildikten, milyonlara ulaştıktan, hatta sinemaya da uyarlandıktan sonra neredeyse herkes bu tanınmış yazardan benzer eserler vermesini, eğlenceli çizgisini sürdürmesini bekliyordu. Ne var ki Rico ve Oskar’ın son macerasını anlatan Çalıntı Taş’ı izleyen üç yıl boyunca Steinhöfel ne seriyi sürdürdü ne başka bir eser verdi.

Edebiyat çevrelerinde fısıldananlar arasında Steinhöfel’in çocuk ve gençlik edebiyatında fırtınalar yaratacak “farklı” bir şeyler denediği de vardı. Üstelik “köyüne dönmüş”,  “sinemaya yönelmiş”  söylentileri gibi bu iddia da doğru çıktı! Öyle ya yazarın geçtiğimiz haftalarda Tudem Yayınları tarafından Türkiyeli okura sunulan son romanının adı bile Farklı.

Bazen ilginç, iddialı etiketler kazındığında altından vasatlık ve sıradanlık çıkabiliyor. Kimi zaman isim, içeriğin önüne geçen bir pazarlama hamlesi olabiliyor. Acaba Farklı böyle bir kitap mı?

Steinhöfel’i yakından takip ettiğim, çıkan her kitabını büyük bir zevk ve dikkatle okuduğum için bu soruyu kendime sorma gereği dahi hissetmedim. Onun edebiyatında blöfe yer olmadığını gayet iyi biliyordum.

Buna karşın Farklı’nın bende soru işaretleri bırakmadığını söyleyemem. Aksine! Ne zaman iyi bir romanla başka hayatlara karışma, farklı dünyalara dâhil olma fırsatı yakalasam, okuduklarım peşimi uzun süre bırakmaz. Sorular soruları kovalar. Farklı’da da öyle oldu. İki farkla. Farklı sadece iyi değil, çok iyi bir romandı. Onu okumakla kalmadım, satır satır çevirdim.

Belki de bu yüzden, kafamı meşgul eden, yakıcı bir şekilde merak ettiğim soruları, çevirmeni olmanın verdiği cesaretle Andreas Steinhöfel’e soruverdim.  Farklı romanının birçok yönünü aydınlatan bu güzel söyleşiyi siz İyi Kitap okurlarıyla paylaşmamak olmazdı!

 

Rico ve Oskar serisiyle dünya çapında başarı elde ettiniz. Epey esprili bir şekilde ve büyük bir duyarlılıkla anlatılan iki Berlinli oğlanın dostluk hikâyesi sinemaya bile uyarlandı. Ancak yeni romanınız bambaşka bir tınıya sahip. Farklı ile neyi, neden farklı yapmak istediniz?

Aslında kitabın ismi her şeyi açıklıyor: Rico ve Oskar müthiş bir başarı sağladı. Açıkçası bundan böyle hep şu “Rico’yu yazan sevimli amca” olarak görülmekten korktum ve okuruma şunu göstermenin zamanı geldi diye düşündüm: “farklı” da  –evet, can alıcı nokta bu– yazabiliyorum.

 

Farklı, 11 yaşındaki bir çocuğun bireyleşme sürecini konu ediyor ve bizi her anlamda suçla yüzleştiriyor. İşte, oğlunun kariyerini ayrıntısına kadar planlamış olan ve en ufak sapmayı dahi kabullenemeyen anne… İşte, başta evladından çok babalık imajını önemsediği izlenimi veren baba…  İşte, bir şeyler sezen ama sezgisinin peşinden gitme cesareti göstermeyen öğretmen… İşte, denizkızının yavrusunu katleden denizciler… Ve Felix… Ama o suçunu önce unutmak zorunda kalıyor! Peki neden? Farklı suça farklı mı yaklaşıyor?

Suçlu hissetmek, suçun mantığını kavramak için öncesinde ahlak kavramıyla yüzleşmek, ahlaki bir sorgulamaya girmek gerekiyor. Oysa Farklı, büyük ölçüde ahlaktan yoksun sayılır. Kötü anlamda değil, ama olumlu-olumsuz değerlendirme yapmamak, gözlemci konumunda beklemek ve bu esnada soğuk ve mesafeli tutumunu korumak anlamında. Tanınmış Britanyalı yazar Graham Greene anılarında, her yazarın kalbinde buzdan bir hançerin saplı olduğunu iddia eder. Bu Farklı için de geçerli, çünkü o tarafsız bir izleyici. Bu yüzden suçun mantığına ikna olamayacağı gibi kendini suçlu da hissedemez.

 

Birçok başarılı yazarı ilk, en geç üçüncü cümlelerinden çıkarmak mümkün. Siz bu konuda, Farklı’yla da kanıtladığınız gibi farklısınız:  Edebi olarak hep iddialı ama çok daha esnek! Üslubunuzu ne belirliyor? Hikâyeleriniz mi? Kahramanlarınız mı? Tarzınızı önden mi planlıyorsunuz, yoksa içinizden geldiği, o an canınızın istediği gibi mi yazıyorsunuz?

Tümünün bir nevi karışımı diyebilirim. Elbette eserin ana hatları, özellikle de hikâyeyi nasıl anlatacağım üzerine düşünürüm. Buna rağmen içerik ve biçime önce hep el yordamıyla yaklaşır, öylece yazmaya başlarım. İçimi dolduran (sonrasında da okurun içini doldurmasını arzuladığım) bir nevi ideal duyguya ulaşmayı hedeflerim. Çoğunlukla bu duyguya uyan dili yakalayıncaya kadar epey zaman geçer. Biçimi bulmak da öyle. Örneğin Rico dizisine başlarken aslında hikâyeyi Oskar’ın gözünden anlatmayı planlamıştım. Anlatıcı için tamamıyla yanlış figürü seçtiğimi ancak ilk uzun bölümü bitirdikten sonra fark ettim.

 

Felix yani Farklı, tıpkı Çat Kapı kitabınızın konu ettiği Schröder ailesi gibi Ulmen Sokağı’nda yaşıyor. Bu rastlantı değil. Neden bu dar kafalı, gerici çevreye geri döndünüz?

Bu kısmen birkaç yıl önce Berlin’den tekrar taşraya, Hessen’deki memleketime taşınmamla ilgili. Böyle olunca insan kendiliğinden eski tanıdık çevresiyle tekrar yüzleşiyor, onu yeniden tartıp değerlendiriyor. Sevinerek birçok şeyin olumlu anlamda değiştiğini söyleyebilirim. Farklı’daki insanların yediği haltlarla büyük kentlerde yaşayan insanların yediği haltlar arasında fark yok. Taşralıların otomatikman kentlilerden daha az hoşgörülü olduklarını iddia etmek yanlış. Aptallar her yerde ve her çevrede var.

 

Farklı aynı zamanda yalnızlığı ve sevgiyi konu ediyor. Sayfa 22’de “Zaten genel olarak dünyada çok az aşk var(…)” deniyor.  Umut eşittir aşk mıdır? Romanınızda Gerry ve Laura hangi rolü üstleniyor?

Rollerinin sınırlı olduğunu itiraf etmeliyim, ne yazık ki: Birincisi, Farklı’ya olumlu yaklaşan figürlere, ikincisi hikâyenin daha başında Farklı’nın “sihirli” yeteneklerini sergilememe olanak tanıyan kişilere ihtiyacım vardı. Üçüncüsü de okurlara Farklı’nın ne kadar kurnaz ve hesaplı davrandığını göstermek istedim. Bu arada, arka planda bir masal motifi de saklanıyor: Hikâyenin “iyileri” Farklı’yı hemen yeni ismiyle kabul ediyor. “Kötüler” Felix’te ısrar ediyor. Dahası, tıpkı masallardaki gibi sadece “iyiler” ödüllendiriliyor. Bu bazen üzücü Farklı-tarzıyla gerçekleşse bile: Örneğin onun, Stack’ın en yakıcı (ve Farklı tarafından içgüdüsel olarak fark edilen) isteğini yerine getirmesi büyük ihtimalle okurda hayranlıktan çok irkilmeye yol açıyor.

 

Çocukların masallara ihtiyacı var mı? Artık denizkızına inanmamak neden bu kadar acı? Ben’in dedesi yetişkinliğe adım atmayı bununla özdeşleştiriyor. “İlerde bir gün artık denizkızına inanmıyorsan, bu yetişkinliğe adım attığını gösterir(…) Çocukluğu terk edenlerin mucizeleri de yoktur,” (s. 113) Buradan bir çıkış yolu yok mu?

Hayır, bu konuda çıkış yollarına inanmıyorum. Masallar daima çocuklara has animist dünyayı yansıtır. Küçük bir çocuk bağımsız bir birey olarak dünyayla baş edemez, ölür.  Dolayısıyla başta kendini annesinin/babasının parçası, zamanla da giderek kalabalıklaşan dünyasını oluşturan mozaik taşlarından biri sanır, öyle görür. Ancak sonra sonra bu dünyada tek başına, başkaları tarafından korunmadan var olmak zorunda olduğunu kavrar. Hıristiyan dinindeki cennetten kovulma sahnesi de aslında çocukluktan yetişkinliğe giden yolu sembolize ediyor. Bireyselleşme ve ergenlikle başlayan bağımsız kişilik oluşturma sürecine uzun süreli direnen kişi yetişkin olarak mutlu bir hayat süremez.  Ya ahlaktan yoksun bir Peter Pan’a ya da en iyi ihtimalle Rico’nun temsil ettiği (olumlu) soytarı figürüne dönüşür. İnsan Rico’yu genç ya da yetişkin olarak hayal edemiyor, öyle değil mi? Farklı tekrar Felix’e dönüştüğünde, metinde çok net bir şekilde şöyle yazar: Ben Felix Winter. Kahraman bu bilince erdiğinde yetişkin hayatına adım atar. Aynı zamanda Farklı’yken bilinçaltına itebildiği ahlaki suçunu da üstlenir.

Sonuçta yetişkinliğe adım atmak, yaptığımız ve yapmadığımız şeylerin sorumluluğunu almaktan başkaca anlam taşımıyor.

Show More