İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Aynanın İçinden – Dilge Güney

“Çocuklar için yazmak çok eğlenceli,
sımsıcak bir yolculuk”

Hukuk mezunusunuz ama sekiz yaşından beri öyküler yazıyorsunuz aslında. Oğlunuzun dünyaya gelişiyle de çocuk kitaplarının büyülü dünyasının kapısı aralanıyor size. Kendi potansiyelinizi keşfettiğiniz ilk zamanlardan başlayarak kendinizi gerçekleştirme ve geliştirme yolculuğunuzdan bahseder misiniz?

Anne olmasaydım sanırım çocuklara yazmayı akıl edemezdim, yolum çocuk kitaplarıyla kesişmeyebilirdi ve yazar olmaya da heveslenmeyebilirdim. İlk yazmayı düşündüğümde aklımda Muti adında bir çocuk dolanıyordu. Aklımdan geçenleri oğluma anlatmaya başladım, hikâyeler ona anlatırken dallanıp budaklanıyordu. Bunlar zamanla birikti ve aklımın kabına sığmaz oldu. Böylece onları yazıya dökmeye karar verdim. Fakat çocuk edebiyatında sadece okur olarak deneyimim vardı ve yazdıklarımla ne yapacağımı bilmiyordum. Çalakalem çocuk öyküleri karaladığım o günlerde tesadüfen Nevzat Süer Sezgin ile tanıştım. Bu karşılaşmadan sonra onun Yetişkinler İçin Çocuk Edebiyatı Atölyesi’ne katıldım ve tam bir buçuk sene sonra, Nevzat Hoca’mın yol göstericiliğiyle ilk kitabım Muti’nin Maceraları çocuklarla buluştu.

Çocukken okuduğunuz resimli kitapların, çizgi romanların bir etkisi, katkısı oldu mu yazarlık yolculuğunuzda? Geçmişten bu güne etkilendiğiniz, örnek aldığınız, takip ettiğiniz yazarlar; beslendiğiniz kaynaklar neler?

Aslında her şey Alice Harikalar Diyarında ile başlıyor. Onunla tanıştığımda sanırım beş yaşındaydım. Annem bana resimli kitabını okuyordu. Sonrasında ilkokul öğretmenim, hâlen sakladığım orijinal metni hediye etti bana. Zaman zaman o tavşan deliğini bir gün bulacağıma inanırdım ve bu sayede kendime ait bir harikalar diyarı inşa ettim galiba. Aklımda hep bir kurguyla dolaşmak çocukluktan kalma alışkanlık ve Lewis Carroll’un yazdıklarımda önemli bir etkisi var. Mizah’ı Muzaffer İzgü’nün Ökkeş serisiyle, şiiri Orhan Veli ile sevdim. İlkgençlik yıllarında Gülten Dayıoğlu, Jules Verne ve çeşitli klasikleri okuduğumu hatırlıyorum. Nazım Hikmet’in Şeyh Bedrettin Destanı’nı Tuncel Kurtiz’den dinleyişimi hiç unutamam. O günden sonra şiire farklı bir yakınlık duymaya, hatta kendimce şiir yazmaya başladım. Lisede Murathan Mungan ve Oruç Aruoba’ya takıntılıydım, Cenk Hikâyeleri, Yaz Geçer ve Uzak bende iz bırakan kitaplar arasında. Elbette anılacak pek çok yazar var, ama Douglas Adams ve Otostopçunun Galaksi Rehberi’nin yeri benim için ayrıdır.

Mavi Yıldız isimli ilk gençlik romanınız, Gülten Dayıoğlu Çocuk ve Gençlik Edebiyatı Vakfı Ödülü’ne layık görülmüş, Düdüklü Tencere Orkestrası adlı dosyanız da Muzaffer İzgü Çocuk Romanı Ödülü’nü kazanmıştı. Yarışmaların yazan-çizen kişiler için yeri ve önemi üzerine neler söylersiniz?

Çocuk edebiyatına ömür vermiş büyük ustaların isimleriyle ödül almak benim için büyük onurdu. Ödüller, yeni yazarları cesaretlendirmek ve kitaplarını yayımlatmak açısından önemli. Ayrıca çocuk edebiyatı, çocuklara ulaşabilmek için önce yetişkinleri ikna etmemiz gereken bir alan; kitabın ödüllü olması çocuklar için pek bir şey ifade etmese de çocuk okuru kitapla buluşturacak yetişkinlerin dikkatini çekmesini sağlıyor. Tabii yarışmalara girip ödül kazanamamış olmasının bir kitabı kötü ya da eksik yapmayacağını da söylemek gerek; her seçimde yayınevlerinin ya da seçici kurulların iç dinamiklerinin ve rekabet ettiği diğer adaylara bağlı şans faktörünün etkisi var. Bir yarışmadan sonuç alınamadığında esas olan pes etmemek, daha çok çalışmak ve yeniden denemek bana göre.

Kapağını Mavisu Demirağ’ın resimlediği 1 GB Adalet adlı kitabınızda insan hakları, çocuk hakları, sosyal adaletsizlik, ceza ve adalet sistemi gibi konuları sorguluyorsunuz. Binlerce insanın canına mal olan depremin ardından bir kez daha görüyoruz ki enine boyuna üzerine düşünülmesi gereken konular bunlar.  Çocuk edebiyatında bu konular kendine yeteri kadar yer buluyor mu?

“Zor” diye tabir edilen bu tip konular pek sık işlenmiyor. Özellikle adalet, yargı ve çocuk cezaevleri konusunun, çocuk ve ilkgençlik edebiyatımızda işlenen başka bir örneğini bildiğimi söyleyemem. Ben de aslında aklımdakileri nasıl yazacağımı bulmak için sekiz sene bekledim. Çünkü gerçekten hitap ettiğiniz kitleye –ki buna her kesimden çocuk dâhil– uygun şekilde anlatmanız gerekiyor. Sonunda bilimkurgu türünün sağladığı imkânlardan faydalanarak bir robot üzerinden cezaevi koşullarını anlatmanın iyi olacağına karar verdim. Aslında bu tip zor konuların yeterince işlenmemesinde yetişkin sansürünün etkisi büyük. Kimi ebeveynler, öğretmenler, çocuklar için seçim yaparken; ölüm, savaş, boşanma, aşk gibi her an karşılarına çıkabilecek durumları bile kitapta görmek istemiyorlar. Dolayısıyla çoğu yayınevi bu konularda kitap yayımlamaktan kaçınıyor, yazar da okura ulaşmakta zorlandığı için otosansür uygulamaya başlıyor. Oysa bu hikâyeler çocukları hayata hazırlıyor ya da bu durumların içindeki çocuklarla duygudaşlık kurdurarak sağaltım yaşanmasını sağlayabiliyor. Bu önyargıları aşamadığımız sürece çocuk ve ilkgençlik edebiyatımızın gelişmesi de ne yazık ki zor.

Mitoloji de sizin beslendiğiniz kaynaklardan biri. Mitlerin, efsanelerin çocuk edebiyatındaki yeri ve önemi hakkında ne düşünüyorsunuz?

Mitler binlerce yıldır dilden dile aktarılan, insanların evreni anlama ve açıklama çabasını, bunun yanısıra insanlığın kolektif bilincini içinde barındıran çok kıymetli kök anlatılar. Bugün yazılan her şeyin temelini teşkil ediyorlar. Üstelik çocuklar ve gençler de mitolojik unsurlar taşıyan kurguları seviyor, Percy Jackson bunun en önemli örnekleri arasında. Ayrıca son yıllarda biraz daha gündemde olsa da hâlen pek bilinmiyor mitlerimiz, bunların çocuklara anlatılmasını kültürel mirasın korunması bakımından da önemli buluyorum.

Mizah, çocuk edebiyatının önemli unsurlarından biri. Mizahın çocuk kitaplarındaki ve çocuklar üzerindeki etkisi, rolü üzerine neler söylersiniz?

Çocuklar için mizah yapmanın özellikle bu dönemde çok zor olduğunu düşünüyorum. Bu yüzden de nitelikli işlerle nadiren karşılaşıyoruz. Aslında çocuk kitapları için söylemiyorum; toplum olarak küfrün, yavanlığın, alayın komedi unsuru olarak görüldüğü, sevgisizliğin marifet sayıldığı, yozluğun, bayağılığın, avamlığın günbegün yükseldiği bir zaman diliminin içindeyiz. Çocuklar da bu toplumun içinde, bu kültürün etkisinde büyüyor. Oysa mizah iyileştirici gücüyle yaralarımızı sarar, önyargılarımızı yıkmamıza yardım eder; ayrıca okuma kültürüne de etkisi büyüktür mizahın. Pek çok çocuğa okumayı sevdiren, Roald Dahl’ın baş döndürücü mizah anlayışı ve absürtlüğüdür. İyi örneklerin çoğalması adına bu alanda açılan yarışmaları da çok kıymetli buluyorum.

Bazen yazarlar öğretme ve mesaj verme kaygısıyla işliyor hikâyesini ve çocukların ağzından yetişkinlere özgü, kitabi cümleler döküldüğünü görüyoruz. Didaktiklik, çocuklar üzerinde nasıl bir yan etkiye sahip?

Ben bir kitabı okurken terbiye edilmeye çalışıldığımı hissedersem o kitaptan soğurum, çocuklar da böyle hissediyor. Çocuk edebiyatı eğlencelidir, okumanın keyifli bir iş olduğunu sezdirir. Bu elbette sadece mizah yapalım demek değil, zor konuları da çocuk gelişimine ve gerçekliğine uygun şekilde çalıştığımızda çocuk o tadı alır; kendi gerçekliğinden sıyrılıp belki de hayat boyu deneyimleyemeyeceği maceralara atılır, arkadaşlıklar kurar. Fakat ne yazık ki yetişkinler olarak çocukları terbiye etmeye çok meyilliyiz.

Yazmak bir yandan iyileştirici bir yandan da sancılı bir süreç. O sancılı dönemlerle nasıl baş ediyorsunuz? Tıkanıp kaldığınız, yazamadığınız dönemlerde nasıl bir yol izliyorsunuz?

Pek çok ünlü yazarın yazma rutinleri var. Ray Bradbury’nin her gün bin kelime yazdığını okumuştum, belki de o muhteşem anlatımını bu disipline borçludur. Bu benim yapabileceğim bir şey değil. Hatta sanırım kişisel baş etme yöntemim: Ara vermek! Sürekli yazmak zorunda da hissetmiyorum. Salgın döneminde çok yazdım ve bu bana iyi geldi. Oysa son bir senedir nadiren yazıyorum. Bu konuda özgür hissetmem gerektiğini düşünüyorum. Fakat bir nedenle yazmam gerekiyorsa da yaratıcı işlerden beslenmeye çalışırım. Sevdiğim kitapları yeniden okurum, iyi bir film, şiir ya da beni etkileyen bir müzik de etkili olabilir. 

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Üzerinde çalıştığınız bir çocuk kitabı/yeni projeler var mı?

Geçen sene yazdığım E-ma Çocukları isimli bilim kurgu romanımın editoryal çalışmaları sürüyor ve bu sene içinde yayımlanması planlanıyor. Yapay zekâ teknolojileri epeydir ilgimi çekiyor ve kurgularımda da sıkça kullanıyorum. Bu defa çocuk bakımından sorumlu bir yapay zekâyı, hologram teknolojisiyle ve günümüzde oldukça tartışmalı hâle gelen gerçeklik kavramıyla birlikte işledim. Çocuklarla buluşacağı günü iple çekiyorum.

Show More