İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Düşümü yapılmıştır

Zaman, bir zamanlar bizim biz olmamızı sağlayan önemli uğrak mekânlarımızı, yokluğunu aklımızın ucundan dahi geçiremediğimiz nesneleri tıpkı kütüphaneden düşümü yapılan kitaplar gibi hızla hayatımızdan düşürüyor.

Yazan: Doğan Gündüz

Çok değil, daha otuz-kırk yıl öncesine kadar evlerin baş köşelerinde duvarları süsleyen guguklu saatler, bir televizyonun üzerindeki ya da bir büfenin içindeki masa saatleri, yatmadan önce ayarlanıp başuçlarındaki komodinlere koyulan çalar saatler, arada bir zembereği kurulup çalışıyor mu diye kulaklara dayanıp tik takları dinlenen mekanik kol saatleri gün geçtikçe eski zaman nesnelerine dönüşüyor. Dijital dünyanın yaşantımızı saniye saniye parçalara ayıran zorbalığı sadece mekanik saatleri değil aynı zamanda saatçileri de saatçilik kültürünü de günlük yaşamın dışına sürüklüyor. Bir dönem şehrin en işlek meydanlarında gelip geçenlere zamanı gösteren devasa kule saatleri, modern zamanların hayhuyunda kaybolmuş insanların dikkatini bile çekmiyor artık. Tıpkı bir zamanlar odalarında çocuk sevinçlerinin, meraklarının, sabırsızlığının eksik olmadığı ama şimdi birçoğunun kapısına kilit vurulan çocuk kütüphaneleri gibi. Ya da en çok okundukları zamanlarda kütüphanelerin baş raflarında okuyucusuyla buluşan, artık güncelliğini yitirdiği, yıprandığı veya yer darlığı gibi nedenlerle “düşümü yapılmış” çocuk kitapları gibi.
Zamanın hoyratlığından sadece mekanik saatler değil, bu saatlerin kahramanı olduğu ya da bir vesileyle içinde geçtiği çocuk kitapları da payını alıyor.
Münir Hayri Egeli’nin Sihirli Saat ve Hayat Makarası, 1947 yılında basıldıktan otuz yıl sonra Bursa İl Halk Kütüphanesi’nin kayıtlarından düşülmüş. Bu az bir zaman değil, çok da sayılmaz. Zaten önemli olan geçen zamanın uzunluğundan kısalığından çok, nasıl yaşandığı değil midir? Sihirli Saat ve Hayat Makarası’nın hikâyesi tam da buna değiniyor. Zamanı hızlandırmanın yaşamı anlamlı kılan anların kaybolmasına yol açtığını ve insanı insan yapan değerlerde doldurulması imkânsız boşluklar yarattığını anlatıyor: Zengin bir Türk beyi, her türlü zenginliğe sahip olmasına rağmen çocuğu olmamasının yoksulluğunu derinden hissedermiş. Peri padişahının küçük kızı Yersu, Bey’in çağrısını duyunca onun dileğini yerine getirmiş. Adını Güngör koydukları oğlan kırk günlük olunca Yersu, Bey’e üzerinde altın bir ipin sarıldığı, ışıktan bir tele takılmış hayat makarası vermiş. Bu makara Güngör’ün hayat makarasıymış. İpi çekildiğinde takvim birkaç yıl ileri gidiyor böylece Güngör dertlerinden ya da yapmak zorunda olduğu işlerden kurtuluyormuş. Önceleri annesi, on sekiz yaşına geldiğinde de Güngör’ün kendisi öylesine gereksiz çekmişler ki hayat makarasının ipini, Güngör’ün hayatı çarçur olup gitmiş.
Zevzek Guguklu Saat (1959) ise Bucak (Burdur) Çocuk Kütüphanesi’nden düşümü yapılan kitaplardan biri. Kütüphaneye 14.1.1963 tarihinde “Çocuk kitaplığına hediyemdir” notuyla bisikletçi Ahmet Kutlu bağışlamış. Zevzek Guguklu Saat, yaşlı saatçinin dükkânında diğer saatlerin aksine canı istediğinde çalan, zamanı istediği gibi bildiren bir saattir. Yaşlı saatçi ayar tutmayan bu yaramazlığına rağmen onu sever. Dükkânın en iyi köşesinde, diğer saatlerin ahenkli çalışlarını bozmasına rağmen duvarda asılı tutar. Ama Zevzek yanlış zaman vermeyi iyice huy edinince depoya kaldırır. Tam da o günlerde guguklu saat satın almak için gelen bir müşteriye Zevzek’in yaramazlıklarını, beğenmezse iade edebileceğini söyleyerek satar. Satar ama bu ayrılık hem Zevzek’i hem de yaşlı saatçiyi üzer. Birbirlerini çok özlerler. Zevzek zamanı yanlış söylemeye yeni yerinde de devam edince sahibi onu bozuk olduğu gerekçesiyle iade eder. Zevzek, saatçiye kavuşmanın mutluğuyla zamanı diğer saatlerle birlikte doğru söylemeye başlar, arada şaşırsa da ihtiyar saatçi sevdiği neşeli arkadaşını bir daha satmayı hiç düşünmez.
Altın Saat (1965), öğretmen Hakkı Ercan’ın Rafet Zaimler Yayınevinden çıkan kitaplarından biri: Kozalaklı (Aydın) köyünden Hasan Dayının gelini Zeynep ile kayınvalidesi, şehre indiklerinde akrabaları, Hasan Dayının yeğeni tütün tüccarı Baha Beyin evine ziyarete giderler. Baha Bey’in eşi onları güzelce ağırlar. Ama Zeynep, yatak odasında rastladığı bir çift elmas küpeyi gizlice çantasına atar. Küpelerin çalındığını öğrenen Baha Bey, Hasan Dayıya durumu anlatır. Gelin Zeynep, kayınpederine küpeleri almadığını söylese de küçük kayınbiraderi Sabri, elmasların parasını ödemek için varlarını yoklarını satmaları gerektiğini ve aç sefil kalacaklarını söyleyince, küpeleri iade eder. Sonuçta elmas küpeler, açlığın ne olduğunu bilenler için karınlarının doymasından daha değerli değildir. Baha Bey küçük Sabri’ye bu başarısının karşılığında bir altın saat hediye eder. Gerek kurgusu gerekse dili oldukça didaktik olan bu kısacık hikâye şehirli ve zengin olana övgüsü; köylü, yoksul ve dışarıdan olana olası hırsız yaklaşımıyla sorunlu bir hikâyedir.
Fethiye (Muğla) Çocuk Kütüphanesi’nden düşümü yapılan Oğuz Tanrıkut’un Sihirli Saat (1968) kitabı ise dört hikâyeden oluşuyor. Kitaba adını veren ilk hikâyede kentin usta saatçisi Yusuf, başka saatlerin parçalarını bir araya getirip eşi benzeri görülmemiş, hoş melodiler çıkaran bir cep saati yapmıştır. Bir köylü, her hafta şehrin pazarının olduğu gün saatin bu güzel sesini dinlemek için mutlaka dükkâna uğrar. Saatçiye ve yaptığı saate övgüler düzer. Köylerindeki sağır Murat Amcanın bu saatin sesini duyup duyamayacağını merak ettiğini söyler. Yusuf Usta yine pazarın kurulduğu bir gün kendisini ziyarete gelen köylüye her zamanki gibi sesini dinlemesi için cep saatini verir. O sırada kışlanın saatinin bozulduğunu haber veren bir asker gelince Yusuf Usta, dükkânı köylüye emanet eder ve kışlaya yollanır. İşi uzun sürünce de akşam vakti ancak dönebilir. Dükkânın kepenkleri indirilmiştir. Ortada ne köylü ne de özene bezene yaptığı saati vardır. Saatleri bu kadar çok seven birinin hırsız olamayacağını düşünüp kendini avutsa da bütün gece içi içine sığmaz. Sabah olunca köylüyü dükkânın kapısında görünce sevinir. Köylü, saati Murat Amcaya götürmüş ve dinletmiştir. Sağır Murat Amca saatin melodisini duyabilmiştir. Yusuf Usta, “Bu saatin, değerini en iyi anlayan kişinin elinde olması beni sevindirir,” diyerek saati köylüye hediye eder. Kitabın diğer öykülerinde ise vicdanın, hakkı ve doğruyu korumanın, elindeki gücü halkın mutluluğuna adamanın önemi İslam ve Türklük çerçevesinde öğütlenir.
Elvan Pektaş’ın 1988 Yaşar Nabi Nayır Çocuk Edebiyatı Ödülü alan Guguklu Saat adlı öyküsü aynı yıl içinde Varlık Yayınlarından basılmış. Yaklaşık otuz yıl sonra, zamanın unutturmasına çelme takıp FOM Yayınlarından yeniden yayımlanmış. Guguklu Saat, guguklu bir saatte hep aynı hareketi yapmaktan hep aynı sesi çıkarmaktan sıkılan yalnız bir guguk kuşunun kendini yeniden oluşturmasının ve bir dostluğun hikâyesi. Uzun uğraşlar sonucu guguk diye öterken başını eğmeyi başaran tahta guguk kuşunun bu marifeti kimsenin dikkatini çekmez. Üstelik ev sahipleri tarafından kuşun kendini göstermek için saatin kasasından zamansız ortaya çıkışları saatin bozulduğuna yorulur ve saat tavan arasına kaldırılır. Guguk kuşunun tavan arasındaki kopkoyu yalnızlığı, buraya atılmış tek kollu eski bir oyuncak ayıyla karşılaşınca biraz olsun hafifler. Dost olurlar. Birlikte tek düze yaşamlarını anlamlı kılacak bir şeyler yapma arayışına girerler. Birbirlerini yüreklendirirler, ayı çalışa çabalaya tek kolunu oynatmaya guguk kuşu da tahta kanatlarını çırpmaya başlar. Onların sevinçlerine tanık olan bir fare, arkadaşlarını da getirir. Tavan arası şenlenir, dostluklar pekişir. Evin satılmasına karar verilince tavan arasındaki guguk saatini ve tek kollu ayıyı birçok eşyayla birlikte alan bir eskici onları çocuklarına götürür. Guguk kuşu ve tek kollu ayı onlara değer veren eskicinin çocuklarıyla bir arada olmaktan çok mutlu olurlar. Bu mutluluğa eskiciyi izleyip yerlerini bulan fareler de katılır.
Gülsüm Cengiz, 2000 yılında basılan Saatlerin Şarkısı kitabında artık hayatımızdan iyiden iyiye çıkmaya başlayan masa saati, kol saati, duvar saati, guguklu saat, meydan saati gibi saatleri ve bir saatçinin ne yaptığını henüz saatlerle tanışmamış minik okuyucuya aktarma derdindedir. Yaşlı bir kadın, saatinin kayışını değiştirmek için torunuyla birlikte bir saat tamir dükkânına girer. Burada her birinin tıkırtısı, görüntüsü farklı saatlerle karşılaşırlar. İşleri bittiğinde yaşlı saatçiye “hoşça kal” diyerek saatlerin şarkısını dükkânda bırakırlar.
Zaman, bir zamanlar bizim biz olmamızı sağlayan önemli uğrak mekânlarımızı, yokluğunu aklımızın ucundan dahi geçiremediğimiz nesneleri tıpkı kütüphaneden düşümü yapılan kitaplar gibi hızla hayatımızdan düşürüyor. Çoğuna bir “hoşça kal” diyebilme fırsatımız bile olmuyor. Ama aynı zaman, ne mutlu ki dostluk, dayanışma, vicdan, paylaşım gibi insanı insan yapan değerleri ne kitaplardan ne de yaşamımızdan düşürebiliyor.

Sihirli Saat ve Hayat Makarası
Münir Hayri Egeli, Ahmet Halit Kitapevi, İstanbul, 1947, 24 Sayfa
Zevzek Guguklu Saat
Hazırlayanlar Cevdet Ekemen, Saim Onan (ressam), Ankara Neşriyat, Ankara, 1959, 23 Sayfa
Altın Saat
Hakkı Ercan, Ressam İliçin (Çetiner), Rafet Zaimler Kitap Yayınevi, İstanbul, 1965, 20 Sayfa

Sihirli Saat
Oğuz Tanrıkurt, Resimler Hayri Önder, Berkay Kurtdeniz, Tanyeri Çocuk Yayınları, İstanbul, Ekim 1968, 48 Sayfa

Guguklu Saat
Elvan Pektaş, Resimleyen: Ekin Nayır Sağıroğlu, Varlık Yayınları, İstanbul, 1988, 62 Sayfa

Saatlerin Şarkısı
Gülsüm Cengiz, Resimleyen Saadet Ceylan, Gendaş Çocuk, İstanbul, 2000, 14 Sayfa

Show More