İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

İki dünya, bir hayat

Hakim’in Yolculuğu üçlemesi ve Beklediğim Sen Değildin ile tanınan Fransız çizer Fabien Toulmé’nin yeni kitabı İki Yaşam, iki kardeşin çelişkili ama sevgi dolu dünyasına kapı aralıyor. Fransız çizerin hayal kırıklığı, pişmanlık ve ölüm gibi güçlü duygularla çevrelenen çalışması iki ayrı dünyayı resmederken sevgiyi her zaman baş köşede tutmasını biliyor…

Yazan: Gürer Mut

İki yaşam arasında kalmak kadim kültürlerin anlatılarında sıkça karşımıza çıkan bir konu. Ölüm/yaşam, sevgi/nefret, iyi/kötü ve doğru/yanlış gibi ikilemler, tarihsel anlatıları ve edebiyatı şekillendiriyor. Habil ve Kabil ile başlayan tehlikeli karşıtlık, ikiliklerin nasıl kin ve nefrete dönüştüğünün acı bir göstergesi. Güçlü duyguların yaşandığı kardeşlik bağı farklı yoğunlukları içinde barındırsa da özünde sevginin gücü ile şekilleniyor.

Hakim’in Yolculuğu üçlemesiyle tanınan, Beklediğim Sen Değildin ile yaşadığı hüznü ve umudu okuruna aktaran, kısacası insanlığın tüm durumlarını çalışmalarına yansıtmaya öncelik veren Fransız çizer Fabien Toulmé’nin yeni çalışması İki Yaşam, iki kardeşin çelişkili ama sevgi dolu dünyasına kapı aralıyor. 

Toulmé, modern insanın yalnızlığını ve onun tüketim kalıpları içindeki sıkışmışlığını anlatmaya koyuluyor. İhtiyaçlar icat edip hayatını bunlar için harcayan insanlara seslenen Toulmé, Baudouin ve Luc kardeşler üzerinden yersiz ihtiyaçların hayatı nasıl da yok ettiği üzerine dikkat çekiyor. 

Ölüm karşısında duyulan
hayal kırıklıkları

Hayatını babasının isteklerini ve planlarını karşılamak üzerine kurgulayan Baudouin, abisi Luc’a göre utangaç, içine kapalı ve hassas bir karakter. Hayatı boyunca toplum nezdinde kabul gören normlara uymaya çalışan Baudouin, iyi bir okul, iyi bir iş ve iyi bir ev sıralamasıyla yaşamaya çalışan milyonlarca insandan biri… Luc ise toplumsal kabullerin ötesinde norm dışı, başına buyruk bir karakter. 

Toulmé, iki ayrı dünyayı resmederken sevgiyi her zaman başköşede tutmasını bilen bir sanatçı. Dahası, Fransız sanatçı iki ayrı dünyayı tek bir hayatın içinde ustaca sentezleyebilen bir isim aynı zamanda. Çocukluğundan itibaren hayallerini askıya alan ve otuzlu yaşlarında yalnız, mutsuz bir hayat sürmek zorunda kalan Baudouin ile sanatla ilgilenen, kadınları baştan çıkarmakta oldukça usta olan abisi Luc, bu sentezin bir ürünü. 

Fakat öyle bir an geliyor ki, hayatın tüm heyecanına ve enerjisine rağmen ölüm karşısında duyulan hayal kırıklıkları, korku ve pişmanlıklar tek tek gün yüzüne çıkıyor. Tam bu noktada Toulmé, ölüm gibi zor bir konunun üzerine giderken metnin arka planında daha köklü sorunları ele alıyor. 

Pişmanlıklarla çevrelenen bir yaşam

Üniversite eğitimini tamamladıktan sonra büyük bir şirkette avukatlık yapan Baudouin’in en büyük hayali Rock yıldızı olmak. Fakat bunun yerine küçük bir ofiste günlerini geçiren ve genç yaşına rağmen emeklilik için gün saymaya başlayan Baudouin, doktor olan abisinin hayatına girmesiyle neye uğradığını şaşırıyor. 

Alışkanlıklarını bir süre için rafa kaldıran Baudouin, abisinin de teşvikiyle kadınlara yaklaşarak onlarla diyalog geliştirmeye ve küçük yaşlardan beri peşini bırakmayan utangaçlıktan sıyrılmaya çalışırken ansızın birkaç haftalık ömrü kaldığını öğreniyor. Hayalini kurduğu hiçbir şeyi gerçekleştirememenin pişmanlığını yaşayan Baudouin, geride bıraktığı yıllarla hesaplaşmaya girişiyor. 

Modern toplumun “makbul” bir vatandaşı olabilmek için canla başla çalışan Baudouin için bu uğraş, ölüm karşısında aniden anlamsız bir hâle bürünüyor. 

Ölüm nasıl karşılanır?

Aslına bakılırsa, hikâye tam bu noktada başlıyor. Öyle ki, ölüm kavramı üzerine yoğun bir düşünsel tartışmaya giriyorsunuz. Çok geçmeden ölüm üzerine yapılan tanımda son derece zorlanmaya başlıyoruz.
Fakat buna rağmen en kaba hâliyle şunu diyebiliriz ki, ölüm belki de insanın kendisini unutması anlamına geliyor. Peki ama ölüm nasıl karşılanır?

Baudouin üzerinden bu gerçekle karşı karşıya kalırız. Dünya üzerinden silinecek olmanın yarattığı panikle zincirlerinden sıyrılır, toplumsal kalıpları yıkar ve kendi değer yargılarını da rafa kaldırılır. Acı haberi alan Baudouin için yarının anlamsızlığı gelecek kaygılarını da anlamsızlaştırır. 

Özgürleşilen bu an, insanlığın kendisiyle yüzleşmeye başladığı bir aralıktır. Kontrol mekanizmaları ortadan kalkar, çevreye ilişkin çeşitli kaygılar dağılır. Tek gerçek ise dünya denilen bu muazzam güzeli hesapsız sevebilmektir. Belki de en önemlisi, doğaya hâkim olduğunu düşünen insanın ne kadar çaresiz olduğunu anlamasıdır. İşte tam bu anda insan doğayı, insanı sevdiğinde ve kalıplarını yıktığında özgürleşir. 

“Aldım başımı gittim ışıltılı geceye”

Öleceğini öğrenen Baudouin’e destek, abisi Luc’dan gelir. Uzun yıllar modern dünyadan kaçan, ruhunu diri tutan abisi Luc, Baudouin’i doktorluk yaptığı Afrika’ya kendisiyle birlikte gelmesi konusunda ikna eder. Baudouin ise düşlerini hayata geçirebileceği bir yerdedir ama artık zamana karşı yarışması gerekir. Yer, içer ve âşık olur… Gitarı ile geçmişin intikamını alır âdeta. 

Afrika’da modern dünya geride kalmış ve hayatın lezzetini tatmak için iki zıt kutup bir bütünün parçaları hâline gelmiştir. Baudouin’in içinde Luc, kederli ağabeyin içinde ise Baudouin’in umutları, hayal kırıklıkları ve pişmanlıkları vardır. Bir daha görüşmeyecek olan iki kardeş son akşam yemeklerini yer, kendi usulleriyle vedalaşır. 

Toulmé’nin İki Yaşam’ında bir kardeş diğerine sevgiyle çevrelenmiş dünyayı sunarak gider; “Dizginlemedim kendimi. Aldım başımı gittim,/ gittim, ışıltılı geceye;/ o yarı gerçek ve kafamda/ yarı belirlenmiş zevklere./ Ve baş döndürücü şaraplar içtim/ şehvetle kucaklaşmaktan/ korkmayanların içtiği. diyerek gider… 

İki Yaşam
Fabien Toulmé
Renklendiren: Valerie Sierro
Türkçeleştiren: Damla Kellecioğlu
Editör: Ayşegül Utku Günaydın
Desen Yayınları, 272 sayfa

 

Show More