İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Dünden kalma ıssız adada, çok güncel bir macera!

“Yalanını yiyeyim!” argo bir laftır. Yine de bazen öyle demekten ama yalanları da yemekten kendimizi alamayız. Çoğu yalan toksiktir: Damakta kötü bir tat bırakmakla kalmaz, midemizi de karakterimizi de bozar. Ama dürüst olalım. Bünyemizin kaldırmakta zorlandığı yalanlar bir yana, vitamin gibi olanlar da var. Hayal gücümüzü ateşleyen, umut aşılayan, gerçekle baş etmemize yardımcı olan, şu sıkıca sarıldığımız beyaz yalanlar hani…

Yazan: Suzan Geridönmez

Dünya çapında tanınan, çok sevilen, çok okunan Frank Cottrell-Boyce’un son çocuk romanının baş kahramanı Nuh’a da işte böyle yalanlar yutturuluyor. Morale ihtiyaç duyduğu her hâlinden belli zaten. Sadece yaşıtlarından daha cılız değil, adı üstünde “İnterneti bozan çocuk” o. Dokunduğu her cihazın, ona alerjik tepki verdiği daha önce de biliniyordu. Ama yanlışlıkla ablasının okul gezisine katılıp da diğer çocuklarla birlikte ıssız bir adada mahsur kaldığında, herkesin gözünde tüm aksiliklerin baş sorumlusuna dönüşüyor.

Doğrusu yaşananları aksilik diye tanımlamak bile fazlasıyla hafif kalıyor. Aslında gezi ekibi, Amazon misali devasa bir malzeme deposunu ziyaret etmeyi planlamıştı. Navigasyona dibine, hem de gezi minibüsünün boyladığı uçurumun dibine kadar güvenen öğretmenin, onları yıllar önce terk edilmiş bir adada kendi hâllerine bırakacağını kimse hesaba katmamıştı. 

Oysa olan tam da bu. Son anda minibüsten çıkmayı başardıklarında önce kaçak yolcu Nuh’u fark ediyorlar. Az sonra da gruptan biraz uzaklaşan öğretmen, bir daha dönmemek üzere gözden kayboluveriyor.

Asıl hikâye ise bu maceralı girişten sonra başlıyor. Yolculuk boyunca başlarını cep telefonlarından kaldırmamış olan çocuklar, ıssız hatta vahşi bir doğada boş yazlık evler, terk edilmiş dükkanlar ve siyah-beyaz filmlerden fırlamış gibi görünen bir telefon kulübesiyle karşılaşıyor. İşte bu telefon kulübesi -Nuh dokunmaması gereken bir kutuya dokunup adayla birlikte tüm Dünya’nın İnternetini bozduğu andan itibaren- kilit öneme kavuşuyor. Öyle ya, çocukların yardım çağırıp kurtulabilmeleri artık bir tek ona bağlı. Tabii bunun için önce, para atılarak çalıştırılan çevirmeli telefonun çalışma mantığını çözmeleri gerekiyor. Gerçi Nuh, sesini duyurmak için, çevirmeli telefondan bile eski moda bir yol daha deniyor: Eve mektup yazıyor. Üstelik bu mektuplar gizemli bir şekilde adrese de ulaşıyor. Yanıtlandıklarına göre buna inanmamak için bir neden yok. Hele de Nuh gibi buna inanmaya kesinlikle ihtiyacınız varsa. Onun ne anne-babasından gelen mektuplardan ne de İnterneti bozarak felakete sürüklediği Dünya’yı kurtarması gerektiğinden en ufak şüphesi var. 

Nuh’un akıl sır erdiremediği şeyler başka. Ablası ona, neden sahip çıkmak yerine yabancıymış gibi davranıyor? Nasıl oluyor da sahte bir hazine haritası onları gerçekten altın dolu bir mağaraya götürebiliyor? Konserve dolu bir karavan, ıssız bir adada ne arıyor?

Heyecanın bir an olsun düşmediği bir macera kurgulamak her yazarın harcı değil. Ama Frank Cottrell-Boyce bundan çok fazlasını başarıyor. Teknoloji bağımlısı Z kuşağına şefkatli bir mizahla yaklaşırken ironiyi asla alaycılığa vardırmıyor. Ama birkaç külçe altınla sıvışan öğretmen tiplemesinin ele verdiği gibi, yetişkinler bu hoşgörüden pek az nasipleniyor. Yazar, tavrını gençten yana koyuyor.

Ama hikâyede, kuşaklar arası köprüler kurmayı başaran, sımsıcak duygular uyandıran çok özel bir yetişkin de var: Nuala nine. Çoktan ölmüş olmasına karşın, hikâyeye sonuna kadar omuz veren capcanlı bir karakter o. Nuh’un sıkça andığı deyimleri, en az her türlü moral bozukluğuna iyi gelen sodalı ekmek tarifi kadar şahane.

Çağdaş çocuk edebiyatında mesaj kaygısı genellikle olumsuzlanır. Hâlbuki iyi edebiyata, mesaj çoğunlukla içkindir. İnterneti Bozan Çocuk’un, okurda sadece kalp çarpıntısına ve kahkahaya yol açmamasında, hikâyenin dibinde gizli hazine misali yatan evrensel mesajların büyük payı var. Olmayan cüssesi nedeniyle küçümsenen duyarlı bir çocukla özdeşleşirken; ekonomik olarak dezavantajlı bir ailede büyümenin zorluklarıyla yüzleşiyor, kardeşlik bağının gücüne şahit oluyor, suçluluk gibi ağır duygular ve çözümün parçası olma gibi önemli sorumluluklar deneyimliyor ve kendimizi yeni teknolojilerin insanlığa kazandırdıkları/kaybettirdikleri üzerine düşünmekten alamıyoruz.

Peki, yazar bunca katmanı ikna edici bir bütün hâline getirmeyi, birkaç dokunuşla eğlenceli bir maceraya derinlik katmayı nasıl başarıyor? Galiba edebiyat helva yapmaya benziyor. Un yerine güçlü bir hikâye, şeker yerine sahici karakterler geçiyor. Ama malzemeleri doğru oranda harmanlayıp tatlandırmak, kesinlikle ustalık gerektiriyor.  

Kısacası İnterneti Bozan Çocuk iyi helvanın tadını bilen ya da hep daha iyisini keşfetmek isteyenleri hayal kırıklığına uğratmıyor. 

İnterneti Bozan Çocuk
Frank Cottrell-Boyce
Resimleyen: Steven Lenton
Türkçeleştiren: İpek Güneş Çıgay
Editör: Ümit Mutlu
Tudem Yayınları, 288 sayfa
Show More