İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Aynanın İçinden – Deniz Üçbaşaran

“Resim, şahane bir evrensel dil.”

Güzel Sanatlar Grafik Bölümü mezunusunuz ve okul yıllarında özgün işler üretmeye, illüstrasyon yapmaya koyuldunuz. Kendi potansiyelinizi keşfettiğiniz ilk zamanlardan ve kendinizi gerçekleştirme ve geliştirme sürecinden bahseder misiniz?

Üniversite yıllarımda özgün illüstrasyon üretme çabaları, okulun bitmesiyle duraklama dönemine girdi. O zamanlar çizerek para kazanmak pek zordu. Reklam sektöründe çalıştığım yıllar içinde ufak illüstrasyonlar yaptım elbette. Ajanstaki “Illustration Annual”lerden dünyada bu alanda neler yapıldığını hayranlıkla izlerdim. Konuyla ilgili ender kaynaklardan biriydi. Evde defterlerime irili ufaklı çizimler, karalamalar yapardım. Ajansta boş kaldığımda bilgisayarda mouse ile bir şeyler karalardım. Emekli olup tam zamanlı çizer olmam, internetin çocuk kitaplarının zengin dünyasını ayağımıza getirmesi ve Türkiye’de çocuk kitaplarındaki yeni arayışlarla aynı zamana denk geliyor. Bundan sonra çoğu vaktimi iyi bir çocuk kitabı illüstrasyonu nasıl “olur/olmalıdır”a kafa yorarak, araştırarak, çizerek geçirmeye başladım. Konuyla ilgili daha çok kafam meşguldü diyebilirim.

Çocukken okuduğunuz çizgili/resimli kitapların, çizgi romanların bir etkisi, katkısı oldu mu çizerlik yolcuğunuzda? Geçmişten bugüne etkilendiğiniz, örnek aldığınız, takip ettiğiniz çizerler, etkilendiğiniz sanatçılar, beslendiğiniz kaynaklar neler?

Elli yıl öncesi, benim çocukluğumda, özellikle çocuk kitapları basım-yayımında imkânlar kısıtlıydı. Resimli kitap olarak “Ayşegül” serisi vardı o zamanlar; resimlerin içine düşerdim okurken, inanılmaz ve büyüleyici gelirdi. Bir de kız çocuklarının eline pek de yakıştırılmayan Teksas, Tommiks gibi çizgi roman serileri benim elimden düşmezdi. Beni bu kadar etkileyen kitaplar, çizerlik yolculuğumun temelini oluşturmuş olmalı. Bunca yıl içerisinde sayısız yerli, yabancı çizer beni etkiledi. Her geçen gün bu liste büyüyor. Yerli çizerleri takip etmek bile güç, yeni yetenekler çıkıyor kitapların içinden. Kitapçıların yetersiz raflarından izlemeye çalışıyorum çocuk kitaplarını. Dijital ortam daha zengin kuşkusuz ancak kitabı elime almak istiyorum, değerini daha iyi anlıyorum o zaman.

2003 yılında çocuk kitapları resimlemeye başladınız: Kırmızı Kuş, resimlediğiniz ilk çocuk kitabıydı. Bu yola nasıl çıktınız? Çocuklar için kitap resimlemek nasıl bir yolculuk oldu sizin için, neler biriktirdiniz bu yolculukta?

Sanırım yaklaşık otuz beş yıl önce  –üniversitedeyim– bölüme “Bologna Resimli Çocuk Kitapları Yarışması”nı bildiren bir mektup geldi. Bologna’dan ilk haberdar oluşum/uz böyle oldu. Oturdum ve “Bir Gecelik Masal” isimli, çocuklar için ilk resimli öykümü yazdım ve resimledim. Bologna’dan bir sonuç alamadım ama konuyla ilgili ilk heyecanım, kalp atışlarım böyle başlamış olmalı. Güzel bir öyküydü, resimleri de itinayla saklıyorum hâlâ. Belki de yeni bir proje olarak ele alıp baştan yapmalıyım.

Yirmili yaşlarımda Kırmızı Kuş ve Yıldız Cini’ni resimledim ancak yıllarca yazarını bekleyen çizimler olarak kaldılar. Hayat, para kazanma kaygısı nedeniyle uzak kaldım çocuk kitabı sevdasından. Sonra, yaşasın genç yaşta emeklilik! Ardından da Arslan Sayman’ın konuyla ilgilenmeye başlaması, benim gençlik sevdamı geri döndürdü.

Bu kitap önce çizgi/illüstrasyon olarak doğdu, sonradan Arslan Sayman hikâyeyi ördü sanırım. Sayman ile böyle başka çalışmalarınız da var. Yazar-çizer uyumu hakkında konuşabilir miyiz? Bu uyum nasıl yakalanır ve hem çizer hem de yazar için ne gibi olanaklar sağlar?

Eğer bir genelleme yapacak olursam, bu işin ideali bir kitabın hem yazarı hem çizeri olmak diyebilirim. Çünkü öykünün ruhu, çizere yazarın tam da istediği gibi geçmeyebiliyor. Ayrıntılar çok önemli olabiliyor. Bazen metinle resim bir bütün oluşturmalı, bazen birbirini tamamlamalı. Çok organik, yol alırken değişimler geçirebilen bir serüven resimli çocuk kitabı. Biz Arslan’la aynı evi, hayatı paylaşıyoruz. Bu nedenle kitap yaratım aşamasındaki geçişler birlikte üretmeye çok elverişli.

Piraye’nin Bir Günü, Şapkadaki Balık ödüllü kitaplarınız; Mevsimlere Güzelleme, bir takvim seçkisinde yer aldı; Annemin İçindeki Ses adlı sessiz kitabınız, Uluslararası Gençlik Kütüphanesi’nin Prestij Listesi’nde yer aldı. Yarışmalar ve ödüller çizerler için ne ifade ediyor?

Yaptığımız işin sanatsal ve yaratıcı yanı bir tarafa, yoğun emek istiyor. Bunun bir şekilde takdir edilmesi, beğenilmesi çok motive edici kuşkusuz. Ama herhangi bir yarışma sonuçlarının en iyi çizeri, yazarı veya kitabı belirlediğini asla düşünmüyorum.

Annemin İçindeki Ses adlı sessiz kitabınızla, sözcükleri kullanmadan, sadece çizgilerle, renklerle söz söylüyorsunuz. Tıpkı müzik gibi evrensel bir dil kurma imkânı diyebilir miyiz sessiz kitaplar için? Sözcüksüz söz söylemek bir çizerin çizim gücüne nasıl bir etki eder? Ayrıca sessiz kitapların, küçük-büyük okurlar üzerindeki etkileri hakkında ne düşünüyorsunuz? 

Evet, resim şahane bir evrensel dil. Yoruma açık bir dil. Bu da çocuk dünyasına girmek, çocukla ortak bir zemini paylaşmak için harika bir fırsat bence. Sessiz kitabın, çizerin aslında çizim gücüne değil, yorum gücüne güçlü bir etkisi olduğunu düşünüyorum. Elbette okuru da çok etkilediğini var sayıyorum. Bence sessiz kitapla buluşan her okuyucu, kitabı kendince, çizerden bağımsız olarak yeniden yorumluyor.

Çocuk kitaplarını resimlerken kullanacağınız tekniği, malzemeyi, renkleri esas olarak belirleyen ne oluyor? Örneğin hikâyedeki karakterlerin zihninizde canlanan görüntüsü size bir yol gösterir mi?

Bilgisayar başına oturmadan önce günlerce, haftalarca yaratacağım kitabı kafamda gezdiririm. Sonra eskiz defterime bir şeyler karalarım. Bu zaman dilimi içinde karakterler biraz şekillenir ama önce renkler mi, teknik mi oluşur, bunun bir kuralı yok benim için.

Çocuklar için öykü ve şiir kitapları resimlediniz. Öykü, şiir ya da başka türde kitapları resimlemek arasında bir fark var mı sizin için? Ayrıca çocuk kitapları için illüstrasyon yapmanın dergiler, sergiler, ticari işler ya da yetişkinler için yapılan farklı işlerden ayrıştığı noktalar neler?

Öykü ve şiir kitabı resimlemek farklı heyecanlar benim için. İkisini de çok seviyorum. Öykü kitabında her sayfanın odağı farklı olsa da sonuçta bir öyküyü resimliyorsunuz. Şiir kitabında ise her şiir için ayrı bir kurgunuz oluyor. Şiir daha soyut yorumlara izin veriyor. Örneğin bir dergiye kapak yaparken de daha özgür olabiliyorsunuz.

Nasıl ki her yazarın bir üslubu varsa her illüstratörün de kendine has bir “çizgi dili” var sanırım. İllüstratörün o kendine özgü dili, üslubu nasıl oluşur? Çizeri ele veren o üslup, çizer açısından kimi zaman bir avantaj, kimi zamansa bir dezavantaj olabilir mi?

Dönemin sanatsal eğilimleri, aldığımız eğitim, kişisel yatkınlıklar çizerin dilinin oluşmasında en etkili değişkenler bence. Sözünü ettiğiniz belirgin bir üslup oluşması için sanırım ciddi bir birikim de gerekiyor: yani aylar, mevsimler ve yıllar.

Çizen, çizmek isteyen, yeteneğini geliştirmek isteyen çocuklara ve gençlere ne söylemek istersiniz?

Çizerken heyecanlansınlar, heyecanlanınca çizsinler. Kelimelerin, öykülerin anlamlarında çizgi ve renkleriyle sörf yapsınlar.

Şimdilerde neler yapıyorsunuz? Üzerinde çalıştığınız yeni projeler var mı?

Pandemiyle birlikte daha sakin bir döneme girdim, projeyi çok istiyorsam kabul ediyorum. Bu biraz yaşımla, biraz da seramiğe daha fazla zaman ayırmak istememle ilgili sanırım. Ama kafamda gezinen kitap fikirleri de eksik olmuyor. Belki yeni bir sessiz kitap yaparım.

Show More