İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Takıntısı olmayan var mı?

Şırılırmak’ta yaşayan herkesin irili ufaklı dertleri, korkuları, umutları, bu hikâyenin etrafında örülüyor ve iyi kötü herkes derdine derman buluyor. Yazar, sanki “Takıntısı olmayan beri gelsin!” diye sesleniyor. İyi de yapıyor.

Yazan: Sema Aslan

Kendisine obsesif kompulsif bozukluk teşhisi konulan 13 yaşındaki Kumsal, tam da bu teşhisin konulmasından sonra, hemen hemen birkaç gün içinde anne ve babasından, evinden, okulundan, arkadaşlarından ayrı olarak bir yıl geçireceği Şırılırmak’a doğru yol alır. Dedesiyle birlikte yaşayacağı bu bir yıl, türlü zorluklara ve sürprizlere gebedir. Ebeveynlerinin işi nedeniyle yurt dışında yaşayacakları ve bir çocuk için gerçek bir maceraya dönüşmesi muhtemel bu dönemi, başka bir ülkede değil de onlardan ayrı, küçük bir kasabada geçirmek ne Kumsal’ın ne de annesiyle babasının aklına gelirdi. Plan bu değildi. Fakat seyahate günler kala OKB teşhisini alan Kumsal’ın büyük değişiklikler yerine küçük değişikliklerle sınanması roman kişilerinin
aklına daha yatkın geldiğinden, Kumsal yurt dışına değil, yurt içine yelken açar. Dedesine çok güvenmesinin, ona bağlı olmasının sağladığı rahatlık bir yana; vakti zamanında anneannesinin de “takıntılar”la yaşamış olmasının dedeye kazandırdığı deneyim ve yaklaşım zenginliğinin de bu kararın görece kolay verilebilmesinde etkili olduğunu anlarız. Diğer taraftan her cümlesini “toruncum” vurgusuyla bitiren bir dedeye bir yıl süreyle yakın olmak, kim bilir, belki de her çocuğun koşulsuz şartsız isteyeceği bir şeydir.

Kumsal’ın Çizgili Dünyası, daha ilk sayfalardan itibaren okurunu tanıdık, rahat, güvenli bir dünyaya, sosyal ağları kuvvetle örülmüş ama bunaltmayan bir dostluk, tanışıklık, komşuluk örgüsünün içine çekiyor. Her şey çok samimi, çok akışkan, bütünüyle olağan. Dil üzerinden kuruluveren bu zahmetsiz ilişki, yazarın büyük başarısı, kuşkusuz. Diyalogların böylesi doğal bir akışla yazılırken zengin bir içerikle dopdolu olması, ayrıca dikkatlerden kaçmıyor.

Kumsal, dedesi ve dedesinin komşuları, ahbaplarıyla birlikte yaşayacağı Şırılırmak’a geldiğinde ilk iş, yeni okulunda yeni insanların arasında hayatta kalma stratejisi oluşturur. Meali, dikkat çekmemek. Ancak sıradan olmak, göze batmamak belli koşulları beraberinde getirir: Devamsızlık yapmamak, çok başarılı olmamak, çok tembel olmamak gibi. Bu hem öğrencilerle hem de öğretmen ve okulun idari kadrosuyla ilişkisini, yönetebileceği bir mesafe ve boyutta tutmak anlamına geliyor. Saygılı ve sorumluluk sahibi bir çocuk olduğu zaten konuşmalarından belli –bunu, biz okurlar da ilk anda anlıyoruz. Ancak göze batmamaya çalışmak, bazen herkesin dikkatini üstüne toplamaya çalışmaktan daha zor olabilir. Üstelik OKB’li bir çocuksanız. Kumsal, rutinleriyle yaşıyor. Çizgilerin üstüne basmamak, olur da basarsa lanetbozar rutinini tekrarlamak; sevdiği oyuncakları, yemekleri ve cansız nesneleri birbirleriyle ilişkileri içinde düşünerek ya hepsi ya hiçbiri açmazında sürüklenmek, bu sürükleniş sırasında olur da tehdit yaratacak bir adım attıysa hemen ve yeniden lanetbozarını uygulamak… Elini sekiz kere bacağına dokundurmak, sekiz kere aynı cümleyi okumak, aynayı ya da duvardaki çerçeveyi sağdan sola soldan sağa dörder kez gözleriyle taramak, tüm bu ilişkiler ağının etkisiyle bazen sofradan istese de yiyemeyerek aç kalmak veya doyduğu hâlde daha
fazla yemek zorunda kalmak Kumsal’ın yaşadıklarının sadece bir bölümü. İnsanlarla yakınlaşamamak, kendini gizleme ihtiyacı hissetmek, kusurlu ya da sıkıcı olduğunu düşünmek, daha çok sıkışmak daha çok korkmak daha çok daha çok daha çok… düğümlenmek, belki en zoru. Anne babasından ayrı geçirmekte olduğu ilk haftalarda yoğunluğu ve şiddeti artan takıntılara ne olacağı ise romanın adım adım uğraştığı sorunun ta kendisi. (Böylesi büyük bir kararı alabilmiş olan ebeveynlerin ve dedenin gözü kara olduğunu düşünmek de okurun lüksü.)

Şırılırmak küçük bir yer. İnsanların birbirlerini mutlaka bir yerlerden tanıdığı bu kasabada, ne güzel ki, herkes zarif, anlayışlı, sabırlı ve işbirliğine açık. Kumsal’ın büyük şanssızlığı tam da OKB ile tanışmışken ailesinden uzakta kalması ise büyük şansı da Şırılırmak’ta birbirinden tatlı insanlarla bir arada bulunması. Sadece Kumsal’ın değil, Şırılırmak’ta yaşayan herkesin irili ufaklı dertleri, korkuları, umutları, bu hikâyenin etrafında örülüyor ve iyi kötü herkes derdine derman buluyor. Yazar, sanki “Takıntısı olmayan beri gelsin!” diye sesleniyor. İyi de yapıyor.

OKB nedir, insanın hayatını nasıl etkiler, çözümü mümkün müdür / nasıl mümkündür gibi soruların bilimsel yanıtlarını bilmek isteyenler elbette bilimsel kaynaklardan ve uzmanlardan bilgi alacaktır. Kumsal’ın Çizgili Dünyası bu anlamda tam nereye
denk düşüyor, bilemiyorum. Fakat işbirliği, yaklaşım zenginliği, sabır, inanç, nezaket ve iyi niyetle yaklaşmanın pek çok sorunun çözümünde anahtar olduğu, olabileceği açık. Bu kitabın yazarı da belli ki bu kalabalık anahtarlığı almış eline; merak duygusunu diri tutan, son derece de zarif bir dille üstelik, bir hikâye anlatmış. İçinde arkadaşlık var, cesaret var, değer verme bilinci var, özlem var, metanet var, gayet kararında bir mizah var. OKB ile yaşayan, OKB ile uğraşan bir okurun gözünden Kumsal’ın hikâyesi nasıl görünür bilemiyorum ancak Kumsal’ın etrafındaki insanların Kumsal ve OKB ile ilişkileri son derece sarih anlatılmış. Nihayet kitabı bitirdiğinde okurunun elinde şahane bir anahtar demeti kalıyor.

Kumsal’ın Çizgili Dünyası
Hanzade Servi
Resimleyen: Mavisu Demirağ
Editör: Burhan Düzçay
Tudem Yayınları, 200 sayfa

 

 

 

 

 

 

 

 

 

 

Show More