İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Hırsızlığa göz yumma, korsana hayır de!

Bilinçli okur için korsan büyük bir sorundur. Okuma eyleminin nesnesi kitapsa, bu eylemi yaygınlaştıracak ve sürekli kılacak da kitabın niteliğidir. Korsan, pek çok açıdan nitelikli kitap üretimini baltalayan bir hak ihlalidir.

Yazan: Safter Korkmaz

İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi’nin 27. maddesi şöyle der: “Herkesin kendi yaratısı olan bilim, yazın ve sanat ürünlerinden doğan manevi ve maddi çıkarlarının korunmasına hakkı vardır.”1 10 Aralık 1948’de Birleşmiş Milletler tarafından ilan edilen Bildirge, böylece “fikri mülkiyet haklarını” en temel insan hakları arasında değerlendirmiş bulunmaktadır.

Fikri mülkiyet haklarının korunmasına dair ilk yasal belge İnsan Hakları Evrensel Bildirgesi değildir elbette. 1709’da İngiltere’de kabul edilen “Kraliçe Anne Kanunu”, telif haklarını eser sahibine veren ilk yasal düzenleme olarak dikkati çeker. Bunu, 1791’de yayımlanan ve eser sahibine 10 yıl boyunca telif koruma hakkı tanıyan “Fransız Telif Hakları Yasası” izlemiştir.

Sanayi devriminin etkisiyle 1800’lü yıllar fikri mülkiyet haklarının korunması alanında ciddi gelişmelere sahne olmuştur. Tasarım, buluş, patent, marka ve benzeri, belli bir ekonomik değeri temsil eden ticari ve endüstriyel hakların korunması kaygısı bu gelişmede itici rol üstlenmiştir.

Bilim ve teknik alanındaki ilerlemelerin toplumsal örgütlenmeye yansımaları, dünyanın tüm coğrafyalarında paralel bir seyir izlemediği gibi, telif haklarının tanınması ve korunması alanındaki çabalar da farklı coğrafyalarda farklı biçim ve hızlarda ilerlemiştir.

Düşünme ve düşünceyi yayma özgürlüğü bilincinin geliştiği ve güvenceye alındığı demokratik toplumlarda, elbette bu gelişim çok daha tanımlı ve hızlı gerçekleşmiştir. Bu anlamda düşünce ve düşünceyi yayma özgürlüğü ile fikri mülkiyet hakları arasında, demokratik gelişmişlik açısından bir bağ kurmak mümkündür. Tersinden, yoğun fiziki ve zihinsel emek verilerek üretilen bilim, sanat ve yazın ürünlerini gereğince koruyamayan bir toplumun ilerleme kaydetmekte büyük güçlükler yaşayacağını da iddia etmek yanlış olmayacaktır.

OSMANLI’DA FİKRİ MÜLKİYET HAKLARI
Ülkemizde telif ve fikri mülkiyet haklarına dair ilk yasal düzenleme 1850 tarihini taşır. Mustafa Reşit Paşa’nın, bilimsel gelişmeye önayak olmak hedefiyle, bu tarihte kurulmasını sağladığı “Encümen-i Daniş”, bir tür bilimsel danışma kurulu niteliği taşımaktadır. Bu kurulun temel görevi bilimsel eserler üretmek ya da farklı dillerde yayımlanmış eserleri dilimize kazandırmaktır. Kurulun görevlerini düzenleyen tüzük (Encümen-i Daniş Nizamnamesi), telif ya da çeviri eserlerin çoğaltılması esaslarını düzenlemektedir.

1857’de ise eser sahibine ömür boyu imtiyaz, yayıncıya da elindeki basılı nüshalar tükenen dek sahiplik yetkisi veren “Telif Nizamnamesi” kabul edilmiştir. Telif Nizamnamesini, 1910 tarihli ‘’Hakkı Telif Kanunu’’ izlemiştir. Kanun, eser sahibi ve yayımcı arasındaki ilişkileri düzenlerken14. maddesi ile çeviri eser yayımını tamamen serbest bırakmıştır.

CUMHURİYET DÖNEMİ
Hâlen yürürlükte olan 5846 sayılı Fikir ve Sanat Eserleri Kanunu (FSEK), 5 Aralık 1951 tarihinde kabul edilmiş, 13 Aralık 1951’de Resmi Gazetede yayımlanmıştır. Türkiye’nin 1 Ocak 1952 itibariyle Bern Sözleşmesi’nin2 1948 tarihli tadil edilmiş metnine katılmasıyla birlikte, yeni ve uluslararası anlaşmalara uyumlu bir fikir ve sanat eserleri düzenlemesi ihtiyacı doğurmuştur. Bu amaçla Alman telif yasaları örnek alınarak, Ernst Eduard Hirsch’e hazırlatılan Kanun, bugüne dek pek çok değişikliğe sahne olmuştur. 1983, 1995, 2001, 2004, 2005, 2007, 2008 ve 2012’de gerçekleşen değişikliklerle güncel hâlini alan FSEK’in ilk maddesinin a bendi Kanunun amacını özetler: “Bu Kanunun amacı, fikir ve sanat eserlerini meydana getiren eser sahipleri ile bu eserleri icra eden veya yorumlayan icracı sanatçıların, seslerin ilk tespitini yapan fonogram yapımcıları ile filmlerin ilktespitini gerçekleştiren yapımcıların ve radyo-televizyon kuruluşlarının ürünleri üzerindeki manevi ve mali haklarını belirlemek, korumak, bu ürünlerden yararlanma şartlarını düzenlemek, öngörülen esas ve usullere aykırı yararlanma halinde yaptırımları tespit etmektir.”3

KORSAN BU İŞİN NERESİNDE?
Türk Dil Kurumunun çevirimiçi Türkçe sözlüğünde korsan kelimesinin tanımlarının bazıları şöyledir: “Başkalarının hakkını zor kullanarak alan kimse.”, “İzinsiz olarak çoğaltılan (kitap, kaset vb.).”, “Bir hakkı izinsiz olarak kullanan.”4 Bu tanımların, direkt konumuza atıf yaptığı dikkatlerden kaçmamalıdır. Bilim, sanat ve yazın ürünlerini çoğaltma, işleme, yayma, eserde değişiklik yapma gibi maddi ve manevi hakların, hak sahiplerinin bilgisi ve izinleri dışında kullanılması, en basit hâliyle “korsan” olarak tanımlanabilir. Gerek fiziki gerek zihinsel yoğun çaba gerektiren, sahibinin yaratıcı emeği ile meydana gelen eserlerin, bahsettiğimiz şekilde “korsana” konu edilmesi, tartışmasız emek hırsızlığıdır.

Konuyu genelden, kültür ve eğitim yayıncılığı alanına indirgersek “korsan”; yayıncı, yazar, çevirmen, çizer, editör, kısacası kitap üretimi için emeklerini ve maddi imkânlarını seferber eden tüm paydaşların, maddi ve manevi haklarının çalınması anlamına gelmektedir.

FSEK, 1952’den bu yana yürürlükte olmasına rağmen, yakın tarihlere dek fikri mülkiyet haklarının korsana karşı korunması, herhangi bir pratik uygulamanın ya da yaptırımın konusu olamamıştır. Ancak 2004 yılında, 5101 sayılı kanunla FSEK’de yapılan kapsamlı değişikliklerle korsana karşı anlamlı adımlar atılabilmiştir. Bu ve bunu takip eden yıllarda kanunda yapılan yasal düzenlemelere, hak sahiplerinin kurduğu mesleki telif birliklerinin etkin çabaları eşlik edince, korsana karşı mücadelede önemli kazanımlar elde edilmeye başlanmıştır.

Burada devletin, kanun gücü ve kolluk kuvvetleri marifetiyle konuya müdahil olmasının, korsan nedeniyle oluşan vergi kayıplarını önleme amacını da taşıdığını belirtmekte fayda vardır. Korsan, sadece yayıncı, yazar, çizer, çevirmen gibi hak sahiplerinin değil, vergi kayıpları nedeniyle toplumun tüm kesimlerinin zararına işleyen bir gasp eylemidir.

KORSAN TÜRLERİ
– Klasik / Eski Tip Korsan: Yakın geçmişte şehir meydanlarında, caddelerde kurulan kitap stantlarıyla günlük yaşantımızın bir parçası hâline gelen korsan kitap satışı, klasik tip korsan türünün alametifarikasıdır. Meslek birliklerinin yakın takibi ve kolluk kuvvetlerinin marifetiyle artık bu tür stantlara pek rastlamıyoruz. Ama hâlâ hemen her kentte, bu işlerin yapıldığı belli başlı merkezler olduğu biliniyor.

Klasik tip korsanın mantığı, özellikle piyasada çok satan (ya da satma potansiyeli olan) kitapların (yayıncısından, yazarından, çizerinden vb.) izinsiz, gizlice çoğaltılarak (tıpkıbasım yoluyla) ucuz fiyatlarla piyasaya sürülmesi üzerine kuruludur. Bu tip korsan, sokaklardan büyük ölçüde çekilmekle birlikte, günümüzde İnternet üzerinden satış kanallarına kaymış durumdadır. İrili ufaklı pek çok sitede, sosyal medya mecralarında, hatta kimi büyük e-ticaret sitelerinde korsan kitap satışı yaygın durumdadır. Pandemi nedeniyle kitap alışverişinin İnternet ağırlıklı ilerlediği günümüzde, okuru bekleyen önemli tuzaklardan biri budur.

– Dijital / Yeni Tip Korsan: Korsanın güncel ve yaygın türlerinden biri, İnternetin ve teknolojik gelişmelerin sunduğu olanakların kötüye kullanımı sonucu hayat bulmuş durumdadır. Dijital tip korsanda çeşitli İnternet siteleri ve sosyal medya grupları gibi çevirimiçi mecralarda; pdf, epub gibi dijital formatlarda elektronik ya da sesli kitapların, hak sahiplerinin rızaları dışında yaygın dağıtımı söz konusudur. Çoğunlukla ticari çıkar elde etmeyen, kendilerini bir anlamda “Robin Hood” olarak gören İnternet kullanıcıları tarafından sürdürülmektedir yeni tip korsan. “Sanat ve bilim satılamaz, paylaşılmalıdır; bilgi özgürleşmelidir!” gibi çarpıcı retorik bir ifadeyle haklılıklarını ispata çalışan bu korsanların yanıt vermedikleri soru ise şudur: Kitap konusunda gösterilen “özgür” ve “paylaşımcı” ruh, yayıncılık sektörü bileşenlerinin yaşamlarını idame etmeleri ve nitelikli yayıncılık pratiğini sürdürebilmeleri için gereken maddi kaynakları yaratmak konusunda da gösterilecek midir/gösterilebilir mi? Yayıncılık sektöründe çalışan, sayıları on binleri bulan insan için tek gelir kaynağı, kitap satışlarıdır. Her tür korsan dağıtım, onların haklarının gasp edilmesi anlamına gelmektedir.

Son dönemde yaygınlaşan kitap okuma videoları ya da ses dosyası paylaşımları da dijital tip korsana dâhil edilebilir. Kimi zaman sosyal etkileşim elde etmek amacıyla kimi zaman da iyi niyetlerle yapılan bu tür paylaşımlar, diğer korsan türleri gibi yasa dışıdır. Türkiye Yayıncılar Birliği’nin yakın zamanda yayımladığı bir bilgilendirme yazısı, tam da bu konuya açıklık getirmektedir.5

– Fotokopi: Korsanın bir diğer yaygın türü de (özellikle eğitim yayıncılığında karşımıza çıkan) fotokopi yoluyla yapılandır. Basılı eğitim materyallerinin, kurgu ya da kurgu dışı eserlerin fotokopi yoluyla çoğaltılıp satılması sık karşılaşılan bir durumdur. Üniversite kampüslerinin çevrelerinde kümelenen çeşitli “fotokopi merkezleri” gibi pek çok mekânda bu iş kolaylıkla yapılabilmektedir.

– Kopyalama: Bir başka korsan türü de bir yayınevinin, telif hakları diğer bir yayınevine ait bir eseri tasarım, kapak, çeviri, metin vb. özelliklerini değiştirerek (takla attırarak) yayınlaması yoluyla gerçekleşir. Özellikle yazar telifi düşmüş (yazarın ölümü üzerinden 70 yıl geçmiş) eserlerde karşımıza çıkan bu tip korsanda, çeviri hakları ihlali ve intihaller söz konusu olmaktadır.

– Kaçak Yayın : “Kaçak yayın”, yukarıda bahsettiğimiz korsan türlerinden kapsam ve biçim olarak farklılaşan ama sonuç olarak yine fikri mülkiyet haklarının gasbına yol açan bir korsan türüne verilen özel isimdir. Kaçak yayından söz açtığımızda, eser üzerinde hak sahipliği bulunan paydaşlar arasında yaşanan hak gasplarından bahsetmiş oluyoruz. Geçmişte yayıncının, diğer hak sahiplerine bildirdiği adetten fazla baskı yapıp (kendisi ya da dışarıda anlaşmalı olduğu bir korsan dağıtımcı vasıtasıyla) satışa sürmesi yoluyla gerçekleşen kaçak yayın, günümüzde daha çok bandrol usulsüzlükleri yoluyla karşımıza çıkmaktadır. Sahte ya da farklı kitaplar için alınmış bandrollerin kullanımıyla gerçekleşen bu hak ihlalini ortaya çıkarmanın ve önlemenin yolu bandrol kontrolünden geçmektedir. Hak sahiplerinin de e-devlet üzerinden, eserleri için alınmış bandrol sayılarını düzenli kontrol etmeleri de önemli bir denetim yolu sayılmalıdır.

Kaçak yayını doğuran diğer bir önemli neden, bu yola giren yayıncının vergi kaçırma niyetidir. Telif eserlerde vergi yükü toplamda %35 (%18 KDV + %17 stopaj) gibi görünürken kümülatif olarak %42’lere ulaşmaktadır. Çeviri eserlerde ise stopaj %10 ile sınırlıdır. Yayıncı, az ya da hiç vergi vermemek adına bandrol ihlali gerçekleştirme yolunu seçebilir. Bu noktada, kanun koyucunun, telif eserlere yüklediği ağır vergi yükünü azaltmasının (hatta telif ya da çeviri fark etmez, kültür üretiminin yaşamsal bir ihtiyaç olduğunun kabulü ile tüm vergi yükünün hafifletilmesinin) yerinde olacağını ifade etmek anlamlı olacaktır.

Kaçak yayın meselesinde bir diğer zorluk, kanun koyucunun bu usulsüzlükleri, diğer korsan türlerinden farklı olarak “şahsi takip gerektiren ihlaller” kapsamına almış olmasıdır. Yayıncı ve hak sahipleri arasındaki sözleşmeye dayalı özel hukuku, buna gerekçe olarak görmektedir Kanun. Oysa korsana karşı mücadelenin, yayıncılık sektörüne emek veren tüm aktörlerin ortak mücadelesi olduğunun ve tüm bu paydaşlar bir araya gelmeden mesafe alınamayacağının altını çizmek gerekiyor bu noktada. Zaman zaman karşımıza çıkan kaçak yayın uygulamalarına karşı, tüm yayıncılar etik bir duruş sergilemek (gerektiğinde meslek örgütleri yoluyla tepki göstermek) zorundadır.

KORSANIN NEDENLERİ
Kolay para kazanma hırsı, elbette korsanın ilk ve en büyük nedenidir. Hırsız hangi motivasyonla soyguna kalkışıyorsa, korsan da aynı motivasyonla hareket etmektedir. Üstelik korsanın, sıradan hırsızlığa göre daha kolay uygulama yöntemleri söz konusudur. Kimi zaman bir fotokopi makinası kimi zaman bir bilgisayar korsan için yeterli olabilmektedir.

Bu açık gerçeği unutmadan, korsanı doğuran diğer nedenlere bakılırsa, ekonomik zorlukların ilk sırada geldiğinden söz edilebilir. Gelir dağılımındaki eşitsizlik ve özellikle genç nüfusun önemli bir kesiminin yaşadığı alım gücü zorlukları, korsan dağıtımcılar için geniş bir pazar yaratmaktadır. Okumak istediği bir kitabı ya da almak zorunda olduğu bir ders materyalini yarı fiyatına hatta bazen daha ucuza temin etme fikri, akıl çelici olabilmektedir. Dahası, son dönemde İnternet siteleri üzerinden gerçekleşen satışlar nedeniyle kimi zaman, okur, farkında bile olmadan korsan kitap almaktadır.

Alım gücü sorunlarının çözümü konumuz dışı olmakla birlikte, insanların nitelikli kitaplara daha uygun fiyatlarla erişebilmeleri adına, devletin yayıncılık sektörüne dönük destekleyici politikalar üretmesi gerekliliğinin altını çizebiliriz. Dövize endeksli kağıt ve ham madde fiyatları, yüksek dağıtım maliyetleri, yüksek vergilendirmeler kitap fiyatlarını artıran faktörlerdendir. Devletin bu maliyet artırıcı kalemlerin yükünü, yayıncılık sektörünün sırtından alması, kültür üretimini toplumun yaşamsal ihtiyaçlarından biri olarak tanımlamasıyla mümkün olacaktır.6

Korsanı besleyen nedenlerden biri de “bilginin özgürleşmesi ve paylaşılması gerekir” iddiasıyla hareket İnternet kullanıcısı tipidir. Yukarıda, korsan türlerinden bahsettiğimiz bölümde bu düşünce yapısına değinmiştik. Bu arkadaşlar, yapabiliyorlarsa eğer, kapitalist sistem içinde kendi yaşamlarını idame ettirdikleri mesleklerini (bakkal, kasap, doktor, mühendis vb. fark etmez) ücretsiz kamu yararına sunma hakkına sahiptirler elbette. Ancak yayıncılık sektörü çalışanlarının yaşam giderlerinin ve yayıncılık faaliyetlerinden kaynaklanan masrafların mevcut sistem tarafından karşılanmadığı durumda, onlardan tek taraflı fedakârlık beklemek ne derece “adil” ve “özgürlükçü” bir tavır sayılabilir?

OKUR VE KORSAN
Bilinçli okur için korsan büyük bir sorundur. Okuma eyleminin nesnesi kitapsa, bu eylemi yaygınlaştıracak ve sürekli kılacak da kitabın niteliğidir. Korsan, pek çok açıdan nitelikli kitap üretimini baltalayan bir hak ihlalidir. Zaten zor koşullarda yürüyen yayıncılık faaliyetlerine aktarılması gereken kaynaklara el koyan korsan dağıtımcı, okurun iyi kitaplarla buluşma sürecini kesintiye uğratmaktadır.

Sorun sadece maddi kaynak kullanımı da değildir. Yayıncılık uzmanlık gerektiren bir iştir ve hiçbir korsan, kitaba hak ettiği özeni gösteremez. Onun amacı para (ya da İnternette sosyal statü) kazanmaktır. Sattığı ya da dağıttığı eserin içeriği ya da fiziki durumu onu ilgilendirmez. Klasik tip korsanda, kötü kâğıda çamur gibi basılmış bir kitapla karşılaşmanız büyük olasılıktır. Kapağı açtığınızda, eksik ya da yırtık sayfalar bekler sizi. Kimi zamansa kapağı farklı içeriği farklı bir garabetle yüzleşirsiniz. Günümüzde İnternet satışına yönelen klasik tip korsana dönük bu tür şikâyetlere, kısa bir sosyal medya taramasıyla erişmek mümkündür.

Korsanın olmadığı, hak gasplarının engellendiği ve devletin destekleyici politikalarıyla sağlıklı işleyen bir kitap üretim sürecinde; yayıncı nitelikli kitaplar seçmeye, en iyi çevirmenlerle, çizerlerle çalışmaya, kısacası en iyisini üretmeye odaklı davranacaktır. Aynı sağlıklı işleyiş içinde daha az sorun yaşayan ve daha iyi yaşam koşullarına erişen yayın emekçileri de daha nitelikli işlere imza atacaklardır. Okurun daha nitelikli kitaplara daha uygun fiyatlarla buluşması, böylesi bir işbirliğinin sonucu gerçekleşebilir.

1 https://www.ihd.org.tr/insan-haklari-evrensel-beyannames/

2 1886 tarihli Bern Sözleşmesi, telif hakları ihlalini korsanlık olarak adlandırmaktadır.

3 https://www.mevzuat.gov.tr/ mevzuat?MevzuatNo=5846&MevzuatTur=1&MevzuatTertip=3

4 https://sozluk.gov.tr/ (Erişim tarihi 27/05/2021)

5 https://turkyaybir.org.tr/telif-haklarina-iliskin-bilgilendirmeyazisi/

6 Konuya dair daha detaylı bilgilendirme için Türkiye Yayıncılar Birliği’nin 20 Mayıs 2021 tarihli basın açıklaması okunabilir.
https://turkyaybir.org.tr/yayincilik-sektorunu-ve-paydaslarinizorlu- gunler-bekliyor/

Show More