İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Aynanın İçinden – Güzin Öztürk

“Çocuklara yazmak büyük sorumluluk istiyor”

Söyleşi: Elif Şahin Hamidi

Aslında siz bir hukukçusunuz, hukuk eğitimi aldınız. Ama lise yıllarından bu yana yazıyla hemhâl oluyorsunuz. Hatta şiir yazmışlığınız da var. Ama kimseyle paylaşılmıyor yazılanlar. Yazıyla olan ilişkinizin başlangıcına gidelim mi öncelikle?

Kitap okunan bir ailede büyüdüm. Annem, her gece seslendirmeler yaparak bize kitap okurdu. Ablalarıma özenerek, okumayı söker sökmez bir kütüphane kartı edindim. Bunlar okuma sevgisi kazanmamda çok etkilidir. Aynı zamanda bende yazma isteği de uyandırmıştır. Terry Pratchett, “Yazdıklarımı okuduklarıma borçluyum,” diyor. Terry Pratchett’in söylediğine katılıyorum. Hiç unutmuyorum, ben on bir-on iki yaşlarındayken, kardeşim bir hafta kadar hastanede yatmak zorunda kalmıştı. Duygularımı ona şiir yazarak söylemiştim ya da şiir yazdığımı düşünmüştüm diyelim. Yazmanın o güne kadar hayatımın bir parçası olduğunu,  kıymetli hocam Nevzat Süer Sezgin’in rehberliği ile 2015 yılında Tudem’in yarışmasına katılıp Tudem Edebiyat Birincilik Ödülü’nü aldığımda hatırladım. Ödülden sonra, ailem ve arkadaşlarım arasında nihayet diyen çok oldu ve yazmayı bırakmadım.

Raymond Carver, Yazmak Üzerine adlı kitabında “Genç bir yazarın başka mesleklere adım atmaya çalışan genç insanlar kadar, hatta bence daha fazla yüreklendirilmeye ihtiyaç duyduğu kesin,” diyor. Yazınsal yolculuğunuzda sizi yüreklendiren kimler ya da neler oldu? Yazan, yazmak isteyen çocukları ve gençleri yüreklendirmek için bir şeyler söylemek ister misiniz?

Yazar arkadaşlarımın, ailemin, hocamın yüreklendirmesi çoktur. İlk kitapla okurla buluştuktan sonra, okurlarımdan aldığım yorumlar da beni motive etti. Başka yazarların yazma serüvenlerini okumak, kurgu dışı kitapları da kütüphanenizden eksik etmemek, okuma kulüpleri, seminerler, çeşitli edebiyat günleri sizi her zaman edebiyat dünyasının içinde tutar. Yetenekli olmak kadar çalışmanın da önemli olduğuna inanıyorum. Yazmak, disiplinli olmayı gerektiriyor.

Oğlunuzun dünyaya gelişiyle, çocuklar için yazmak için kolları sıvadınız. Çocuklar için yazmak ne ifade ediyor sizin için ve neden önemli? Yetişkinlere yazmak ve çocuklara yazmak arasında nasıl bir fark görüyorsunuz?

Çocuklara yazmak büyük sorumluluk istiyor. Onların diline, düşünce dünyasına uygun, hayal güçlerini destekleyen ve onlara bir şeyler öğretme amacı gütmeyen hikâyeler ve romanlar yazmayı istiyorum ve bunu sorumluluğum olarak görüyorum. Prof. Dr. Sedat Sever hocamız bir söyleşisinde, “Çocuk kitapları, belirsiz, yeni ve şaşırtıcı olmalı,” demişti. Bu açıdan, edebi değeri yüksek ve sanatsal duyarlılık ile yazılmış veya resmedilmiş eserleri yetişkinler gibi çocukların da sevdiğini unutmamak gerek. Çocukların hayal dünyası bizlerinkinden çok daha geniş ve onlara bu açıdan yetişebilmemiz zor. Bu nedenle, çocuklar için yazmanın kolay olduğunu düşünenlerden değilim. Bir yetişkine göre çocuğun dikkatini ve ilgisini okuduğu kitapta tutabilmek için çok daha fazlası şart; sanatsal zenginliğe önem veren bir ekip çalışması gerekiyor. Tasarımından harflerin büyüklüğüne, yazının karakterine, çizimlerin ifade gücüne, renklerine, dilin akıcılığına, çocuğa göreliğine kadar…

Kuş Olsam Evime Uçsam adlı kitabınız, ilk romanınızdı ve savaş mağduru çocuklara adanmıştı. Savaşın yersiz yurtsuz bıraktığı Beşir, hayallerinde kuş olup Halep’e uçuyordu bu hikâyede. Savaş ne yazık ki hiç gündemden düşmüyor, sanki her an yeni bir savaş başlatmak için “hazır ol”da bekliyor birileri. Bugün Ukrayna’daki savaş, kuş olup evine uçmayı hayal edecek çocuklar doğuruyor. Bu ilk romanınız ve dolayısıyla size bu kitabı yazdıran savaş, çocuk, sığınmacılık üzerine konuşabilir miyiz?

Kuş Olsam Evime Uçsam’ı yazdığım sırada, ülkemiz çok göç alıyordu. Her yerdeydiler, hemen evimizin, ofisimizin yakınında… Sokaklarda yaşıyorlardı ve özellikle çocukların perişan hâli beni çok üzüyordu. Haberlerde izlediklerim ve gazetelerde okuduklarım dışında, savaştan kaçan bir çocuğu yazdığım için, bu konuda sürekli araştırma yapıyordum. Türkiye’de kaç tane kamp var? Bu kampların yeri nerededir?  Fiziki koşulları nasıldır? Her günüm savaşı ve savaş mağduru çocukların yaşadıklarını anlamaya çalışmakla geçiyor, onlarla yapılan sokak röportajlarını izliyor, yaptıkları resimleri inceliyordum. O resimlerde, şiddet, kalp kırıklığı, yalnızlık, korku olduğu kadar umut, çocukça sevinçler, oyun ve sevgi de vardı. Bütün bunları düşününce, şunu anlamak zor olmasa gerek: Mülteci olmak bir tercih değildir. Kimse evsiz, yurtsuz, annesiz babasız kalmak istemez. Beşir de işte bu sebeple, tıpkı diğer savaş mağduru çocuklar gibi, hem göç ettiği ülkede kendini güvende hissediyor hem de cebinde taşıdığı toprağın kokusu ile bir gün geri dönmeyi umduğu ülkesinin özlemini yaşıyor. Dünyanın neresinde olursa olsun, çocukların gözlerine korku ve çaresizlik dolduran savaşlar hiç olmasın istiyorum. Kuş Olsam Evime Uçsam’ı yazarken de bu duygu ve düşünceler içindeydim. Adı Beşir ya da Anna olsun her çocuk barış içinde yaşamayı hak ediyor.

2015 Tudem Edebiyat Birincilik Ödülü’nü almıştı bu roman. Daha sonra 2018 yılında, Kar Kurdu ve Canavar ikincilik ödülünü aldı. İlk romanıyla birincilik ödülünü almış bir yazar olarak, yazarların hayatında önemli bir yere sahip olan yarışmalar hakkında ne düşünüyorsunuz?

Verdiğim en doğru kararlardan biriydi yarışmaya katılmak. Yarışmaya katılmasaydım yine de vazgeçmeyecektim yazmaktan ama katılıp ödül almak beni çok yüreklendirdi, büyük bir itici güç oldu. Ödüllerin verdiği moralle, okumaya ve yazmaya, çalışmaya devam ettim. Bu yüreklenmeyi yaşamak isteyenler, çocuk edebiyatına emek vermek isteyenler için yarışmaları önemli buluyorum. Elbette iş ödülü almakla bitmiyor. İyi edebiyat peşinde koşmak, nitelikli ve özgün eserler verebilmek için çok çalışmak gerekiyor.

Bol kahkaha eşliğinde okuduğumuz Sanal Zombi Anneannem adlı kitabınız, çocukların teknoloji bağımlılığına bir eleştiri. Çocukların teknolojiye esir oldukları bu çağda, onları “ekranlara uzak, kitaplara yakın” kılmak, “sanal zombi”lerden korumak için sihirli bir formülünüz var mı?

Sanal Zombi Anneannem’i yazarken, çocukları dijital dünyadan ve ekranlardan uzak tutmak gibi bir amacım ya da niyetim hiç olmadı. Sizin de belirttiğiniz gibi, teknoloji bağımlılığına karşıdan bakıp, okuma güçlüğü yaşayan çocukların, hem kahkaha ile okuyacakları hem de üzerinde düşünüp tartışabilecekleri bir kitap olmasını istedim. Etkinliklerde, kitabın altını üstüne getirdiler, resimlerin hepsini en ince detayına kadar inceleyip bolca kıkırdadılar desem abartmış olmam. Teknoloji hep yanı başımızda olsun ama zaman zaman da dijital olmayan dünyanın heyecanını, güzelliklerini yaşayalım.

Tudem’in okuma güçlüğü çeken disleksik çocuklar için hazırladığı “SEN de OKU Klasikler Koleksiyonu”nda Alis Harikalar Diyarında’yı yeniden anlattınız. “Alis”le birlikte tekrar ve tekrar tavşan deliğinden aşağı yuvarlanıp aynanın içinden geçmek nasıl bir serüvendi? 

Alis Harikalar Diyarı’nda, çok yaratıcı, muzip, sınırları zorlayan bir kitap. Oldum olası sevmişimdir. Onu, okuma güçlüğü çeken ya da okumaya isteksiz çocuklar için uyarlamak beni çok heyecanlandırdı ve mutlu etti. Uyarlama öncesi, değişik yayınevlerinden okumalar yaptım, filmleri tekrar izledim, kelimelerimin sade ve anlaşılır olmasına dikkat ettim. Cümleleri uzun tutmadım. Anlatıcı Alis’in kendisi oldu ve bu şekilde Alis’in gözünden Harikalar Diyarında’ki karakterler ve yaşananları okura aktarma imkânım oldu. “Sen de Oku Klasikler Koleksiyonu”nu çok önemsiyorum. Okuma güçlüğü çeken çocukların da klasiklerden ve onların büyülü dünyalarından uzak kalmayacaklarını bilmek içimi rahatlatıyor. Sen de Oku Koleksiyonu (klasikler de dâhil), okuma güçlüğü yaşayan ve okumaya isteksiz çocuklara karşı sorumluluk duygularıyla hareket ediyor. Onları güçlü, eğlenceli, büyüleyici serüvenler ve temalarla okur olarak kazanıyor, onlara yeni dünyalar sunuyor. Okuma güçlüğü çeken bir çocuğun “ben de rahatlıkla bir kitabı baştan sona okuyabildim,” demesi ne kadar önemli ve güzel.

Bazen yazarlar öğretme ve mesaj verme kaygısıyla işliyor hikâyesini ve çocukların ağzından yetişkinlere özgü, kitabi cümleler döküldüğünü görüyoruz. Didaktiklik, çocuklar üzerinde nasıl bir yan etkiye sahip?

Çocuklar da biz yetişkinler gibi tat almak için okur. Sanatsal duyarlılıktan uzak, çocukları eğitme amacı güden, onlara nasıl bir insan olmaları gerektiğini aşılamaya çalışan ve bunu da burunlarının dibinde parmak sallayarak yapan kitaplar çocukları okumaktan uzaklaştırır. Çocukları aptal yerine koyan kitaplardan bahsetmiyorum bile. Onların hayal dünyası, yaratıcılıkları, anlama, kavrama ve imgeleme güçleri hepimizinkinden kat kat fazla. Çocuklar okurken, kahramanla birlikte gülmek, koşmak, gizli geçitlerden geçmek, ağlamak, öfkelenmek, haksızlığa karşı durmak, kısacası kitabın içinde kaybolmak ister. Kitabın içinde kaybolurken biri sürekli kulağınıza fısıldasa ve sizi eğitmeye çalışsa, “bu konuşan da kim” dersiniz?  Hikâye o kulağınızın dibindeki sesle birlikte birden ders kitabına dönüşebilir. Mesela hayat bilgisi dersine… Çocuklar, sanatsal duyarlılığı yüksek, didaktik olmayan ve düş gücünü destekleyen kitaplardan bir şey öğrenmez mi? Elbette öğrenir, duygudaşlık kurarak kendini kahramanın yerine koyar, öteki olur,  kahramanla birlikte kitabın içindeki dünyada yaşayarak çıkarımlarda bulunur, sorgular. Fakat çocuklar için eğitici içerikli kitaplar da var; yani kurgu dışı kitaplar. Kurgu dışı kitapların da onların ilgisini çekecek bir tasarıma ve anlatıma sahip olması gerektiğini çocukların ilgi ve meraklarını besleyebileceğini düşünüyorum. Didaktik olmayan ve çocukların düş gücünü zenginleştiren iyi edebiyat eserlerinin önemini bir cümle ile özetlemem gerekirse, Astrid Lindgren’in de dediği gibi, İyi edebiyat, çocuğa dünyada bir yer ve dünyaya da çocukta bir yer kazandırır”.

Çocuklar için yazarken size doğru yolu gösteren en önemli kaynağınız nedir ve yazı tasarıları nasıl gelir zihninize? Aniden parlak bir fikir, bir tasarı mı gelir, yoksa derme çatma bazı düşünceler, görüntüler, sesler mi üşüşür zihninize?

Aslında buraya kadar anlattıklarımın, yazarken beni motive eden şeyler hakkında ve nasıl bir yolda ilerleyeceğim, ilerlemek istediğim konusunda açıklayıcı olduğunu umuyorum. Bir iki kitabımda fikir ansızın geldi aklıma. Bazen, başından sonuna ne yazacağımı bilerek oturuyorum masaya, bazen bir başlık ya da bir paragrafla başlayıp, kendim de hayret ederek devam ediyorum. Yazmak istediğim konuda araştırma yapmak, başka okumalar yapmak çok hoşuma gidiyor. Daldan dala atlayabiliyorum bazen, okudukça dünyam genişliyor, genişledikçe yeni olaylar, karakterler sayfalarda yerini buluyor. Esin perisi denen şeye inanıyordum fakat uçup gitti, birkaç senedir işler perilerle yürümüyor. İki sene önce ne yazacağımı bilemez hâldeydim ve Terry Pratchett’in dediği gibi, “dünyanın merkezinde kocaman bir boşluk vardı.” Böyle hissettiğim anlarda daha çok okuyor ve fikir arıyorum. Vapurda, otobüste, yürürken, gece uyku tutmazsa, canım çok sıkılırsa, markette elmaları tarttırırken her yerde bir romanın ilk cümlesi olabilecek cümleyi düşünüyor, arıyorum ve o sırada aslında aklımda bir fikir yokken. Bu biraz alıştırma gibi oluyor ve zihnimde o cümle ile şekillenen karakterler oluşuyor ve onların konuşmaları dolanıp duruyor.

Hukukçu bir yazar olarak, yazmakla yetenek ve çalışma arasındaki bağ hakkında neler söylersiniz? Ne kadarı alın teri, ne kadarı yetenek sizce?

Yeteneğin önemli olduğunu düşünüyorum. Fakat çok çalışmanın da yazmak için gerekli olduğuna inanıyorum. Metinden yazarın yetenekli olduğunu anlayabilirsiniz ama çok çalışılmış, çok okuma yapılmış, kurgu veya kurgu dışı kitaplarla haşir neşir olunması sonucu ortaya çıkmış metinleri görünce gözleriniz parlayabilir. Okuduğum bazı kitaplarda, her bir cümle üzerinde saatlerce, günlerce düşünüldüğünü hissedebiliyorum ve dil işçiliği işte böyle bir şey diyorum. Yetenek, alın teri ile birleşince ne harikalar çıkıyor.

Ufukta yeni planlar, projeler, kitaplar var mı?

Son dosyamı bitireli birkaç ay oldu. Şu anda, az önce yukarıda anlattığım o ilk cümlenin peşindeyim. Hakkında yazmak istediğim bir şey var ve o ilk cümleyi düşünürken mekân da şekillenmeye başladı. Umarım çocukların, “yazarın aklına böyle bir şey nasıl gelmiş,” dedikleri bir roman olur.

Show More