İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Gökçekiminde tepetaklak hayatlar…

Bu tepetaklak dünya içinde elbetteki en büyük sorun su ve yiyecek temini. Lenna’nın babası sinek larvalarından kekler yapıyor.  Giderek temininde güçlük çekilen su, en tasarruflu kullanılması gereken yaşamsal madde.

Yazan: Cahit Ökmen

“Ters ev”ler, dünyanın pek çok yerinde olduğu gibi Türkiye’de de moda oldu. Pek çok ilde bu ters evleri ziyaret edebilir; koltukların, kanepelerin, yatakların, yemek masalarının, mutfak dolaplarının, küvet ve  klozetlerin tepetaklak edildiği bu yerlerde hafif bir baş dönmesiyle dakikalar geçirebilirsiniz. Farklı odalardaki tüm eşyaların tavana çivilendiği bu evler doğal olarak çocukların ilgisini çekiyor. Sadece çocukların mı, yetişkinler de gözleri ve yarı açık ağızları havada, bu tuhaf dünyayı arşınlayıp duruyorlar.

Aslında iklim krizinin, ekolojik yıkımların, salgının, savaşların, ekonomik krizlerin ve yoğun bir mülteci göçünün (…)tepetaklak ettiği bir dünyada yaşıyoruz. Tepetaklak romanındaki her şeyi kökten değiştiren “Dönüşüm” gibi, kitlesel olarak yeryüzünde “6.Yokoluş”a doğru gittiğimizin çığlığını atıyor iklim bilimciler. O ters evlerde dolaşırken ne kadarı kulağımıza değiyor bu çığlıkların, bilinmez. Bir alt üst olmanın naif-şakacı bir metaforunu yaşar gibi eğleniyoruz bu tepetaklak odalarda. Tepetaklak yeryüzünde…

Romanın anlatıcısı Lenna, ayağımızın toprağa bastığı, gözlerimizin gökyüzündeki bulutları taradığı bir dünyayı bilmiyor. Çünkü, Lenna henüz doğmadan önce, annesi sekiz yaşındayken dünya tepetaklak olmuş; yaşadıkları şehir tuhaf ve tehlikeli bir yer hâline gelmiş. Lenna’nın babasının deyişiyle, ”yerçekimi, tıpkı bir rodeo boğası gibi herkesi oradan oraya savurmuş.”

Şöyle bir dünyayı gözünüzün önünde canlandırmaya çalışın: Söz konusu “Dönüşüm”ün ardından gökyüzü ile yeryüzü yer değiştirmiş.” İnsanlar, arabalar, evler, köpekler ve ağaçlar gökyüzüne düşüyor. Temelleri sağlam olmayan evler yerlerinden sökülüp aşağıdaki gökyüzünü boylarken, sağlam olan evlerin içinde bir yerlere tutunabilen insanlar hayatta kalıyor.  Her şey tepetaklak, hani kutsal kitaplarda tanımlanan “kıyamet” gibi…

Evin içinden dışarıya çıktığınız an altınızda gökyüzü var, düşüp kayboluyorsunuz. Yetişkinler, yiyecek ve su bulmak için çeşitli evlere, markete, geniş ve korunaklı bir alan olan otoparka bağladıkları kablolar üzerinde kayarak dışarı çıkabiliyorlar, küçük bir dikkatsizlik gökyüzüne düşüp kaybolmalarına neden oluyor insanların.

Eski dünyayı hiç bilmeyen Lenna, anne ve babası, kız kardeşi Rousku, evcil tavukları Newton ile tepetaklak olmuş bir apartmanın üçüncü katında yaşıyor. Babasıyla yan binada yaşayan Jaan ise en yakın arkadaşı. Roman boyunca, “umut, sevinç, düşkırıklığı, korku, merak, heyecan” duygularıyla kamaşarak yaşadıkları anlar düşünülünce, Tepetaklak aynı zamanda bir dostluk ve dayanışma hikâyesi. Komşuları Kampala amca ve Kampala teyze, Jaan’ın babası, gizemli bir diğer komşu Sam Alban, yedi bina ötedeki Ondan ve Vildan dramatik hikâyeleriyle, yaşamı sürdürmek için kurtuluş arama çabalarıyla, duygusal gelgitleriyle, Kardum adı verilen bu alt-üst şehrin diğer sakinleri.

Lenna’nın annesiyle babası, Kardum’daki “Dönüşüm”ün ardından kurtarıldıktan sonra birçok insan gibi uzun yıllar alışveriş merkezinde yaşıyorlar, burada tanışıyorlar, otoparkta uyuyorlar, alışveriş merkezinde dolaşıyorlar ve ön kapıdan dışarıyı seyrediyorlar. “Dış dünyaya giden rotalar, Dönüşüm’ün ardından, önce en yakındaki eve, oradan diğerine ve bir sonrakine olmak üzere yavaş yavaş ortaya çıkmaya başladı.” Daha sonra uzaktan kumandalı helikopterlerle keşif uçuşları yapılarak yeni rotalar inşa ediliyor, bu rotalar kablolarla birbirine bağlanıyor. Roman, Lenna’nın, Jaan’ın ve yetişkinlerin bu kablolar üzerinden kayarak Kardum’da yeni keşifler yaptıkları tehlikeli ve heyecanlı serüvenlere çıkarıyor bizi. Lenna ve Jaan’ı, kitapta krokisi de çizilmiş ters evlerinde, kablolar üzerinde yüreğimiz ağzımızda bir akrofobi (yüksekten düşme korkusu) duygusuyla izliyoruz.

Bu tepetaklak dünya içinde elbetteki en büyük sorun su ve yiyecek temini. Lenna’nın babası sinek larvalarından kekler yapıyor örneğin: “Kardum’da sinek larvaları yiyiyor olmamız size garip gelebilir ama bu bizim için gayet sıradan bir yiyecek. Babam sineklerin çok kirli olduğunu söylerdi, öte yandan larvalar kirli değil, aksine gevrek ve lezzetliydi.” Bu hayat koşullarının yenmesini zorunlu kıldığı, duyduğunuzda yüzünüzü buruşturup elinizi midenize götüreceğiniz nice başka yiyecekler… Giderek temininde güçlük çekilen su, en tasarruflu kullanılması gereken yaşamsal madde. Bu durum, biz “eski dünyalılar”ın şimdilik uzak olduğumuz yaşam biçimlerini doğuruyor: “Çiş tenceresi sebze bahçesine, kaka kabı balkon kompostuna boşaltılırdı. (…) Kardum’da asla suyla bir şey yıkanmazdı. Bulaşıklar hep kirliydi. Eski kıyafetler gökyüzüne atılırdı. (…) Kardum’da çocuklar asla yıkanmak zorunda kalmazlardı. Bu çok hoştu. Huzur içinde çok kirli olabilirdik.”

Apartman komşusu Sam Alban’ın evindeki kafese girip çıkan kuş neyin nesi ki, bu kuşun varlığı nelerin göstergesi olabilir? Su bitmeye yüz tuttuğunda Lenna’nın annesinin açıkladığı karar ne olabilir ki? Gökyüzünde, yaşanabilecek daha iyi bir yer olanaklı mı acaba, bu sorunun yanıtı nasıl bir eylemi gerektirebilir ki? Tepetaklak romanı, insanın cesaretini ve çözüm bulma yeteneğini sergileyen bölümlerle bu soruların tek tek yanıtını veriyor.

Kasvetli, klostrofobik mekânlarının ilginçliğiyle, cesur ve güçlü kadın karakterleriyle, serüven duygusunun heyecanını diri tutan anlatımıyla bir distopya roman Tepetaklak.

Kitap kapağında Susanna Iivanainen tasarımının tercihi daha mı iyi olurdu acaba?

Bu romanı okuduktan sonra, toprağın üstünde tuhaf bir şaka gibi duran o “ters ev”lerde gezinmenin anlamı da bambaşka olacaktır…

 

 

Tepetaklak
Vuokko Hurme
Resimleyen: Susanna Iiavanainen
Türkçeleştiren: Nil Deniz Çıdamlı
Editör: Tuğçe Özdeniz
Can Çocuk Yayınları, 216 sayfa
Show More