İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Renklerin ve çizgilerin dünyasına merhaba…

Sansür sadece metinlere uygulanmıyor ne yazık ki. İllüstrasyonlar da bu çağ dışı uygulamadan nasibini alıyor. Mavisu Demirağ iki sansür deneyimini paylaştı bizimle: “Bir süreli yayında çizdiğim kız çocuğunun etek boyu uzatılarak basıldı. Diğerinde ise resimlediğim, birden çok dile çevrilmiş bir kitap, Türkiye baskısında ‘domuz’ sansürüne uğradı. Bu iki müdahale de benim haberim ve onayım olmadan yapıldı.” Bir diğer deneyim de Gökçe Yavaş Önal’dan: “Bir çizimim anneanne memesi var diye sansür yedi. Anneannelerin memesi olmazmış.”

Sansür, illüstratörlerimizin tek sorunu değil elbette. Yayınevleri ile yaptıkları (ya da yapamadıkları) sözleşmeler, telifsiz çalışma, düşük ücretler, güvencesiz çalışma öne çıkan sorunlardan birkaçı.

Mesleğin tüm zorluklarına rağmen yaratıcı yanına vurgu yapan illüstratörler, nitelikli kitap yayıncılığı için başta editörler olmak üzere tüm alan çalışanlarının uyumunun gerekliliğine dikkat çekiyorlar. 

İllüstratör kimdir? Kitap yayımlama sürecinde nasıl yer alır, neler yapar?

Burcu Yılmaz: En basit tabiriyle metni görselleştiren kişiye illüstratör denir. Metin hazır olduktan sonra illüstratöre gelir, illüstratör resimlemek istediği/resimlenmesi gerektiğini düşündüğü sahnelere karar verir önce. Karakter tasarımı, taslak çizme, farklı tekniklerle çalışıyorsa kitaba uygun tekniğe karar verme aşamaları gelir sonra. Yayınevinin ve tabii kendisinin çalışma biçimine bağlı olarak gerekirse taslaklarını paylaşır editörle ve çizimlere nihai hâlini verir. İllüstratör kitaba destek olan kişi değildir, o kitabın yaratıcılarından biridir.

Zeynep Özatalay: Çok kısaca açıklamaya çalışırsak, illüstratör metne veya bir konuya bağlı kalarak çalışan çizerdir. Kitapların görsellerini yaratır; bu görseller kimi kitap için sadece kapak ya da vinyetlerdir, bazen de bütünüyle renkli resimli sayfalar olabilir. 

Yusuf Tansu Özel: İllüstratör bir hikâyeyi görsel hâle dönüştüren, görselleştirirken özgünlüğü ve birikimleri ile karakteri, metni, mekânı yorumlayan sanatçıdır. Siyah beyaz eskiz yaratma sürecinden kitap basımı öncesi mizanpaj düzenindeki resimleme kullanımı gibi kararlarda aktif rol alır. Hatta yorumladığı metni, yarattığı görsellik ile farklılaştırma etkisi bile görülür. Mesela önerilen karakterin fiziksel özellikleri illüstratörün yorumu ile değişebilmektedir.

Mavisu Demirağ: İllüstratör renkler ve çizgilerle yeni anlatılar yaratan, hayali ve düşünceyi kendi üslubunda betimleyendir. Öykünün ortak anlatıcısıdır.

Yılda ortalama kaç kitap/kitap kapağı resimliyorsunuz? Kitap resimlemek, geçiminizi sağlayabilen bir iş mi?

Burcu Yılmaz: 2 veya 3 kitap resimliyorum. Editörlük ve çevirmenlik de yapıyorum.

Zeynep Özatalay: Yılda ortalama 4 kitap resimliyorum sanırım, kapakların sayısı daha değişken olabiliyor. Geçimimi çok büyük ölçüde kitaplarla sağlıyorum.

Yusuf Tansu Özel: Resimlediğim kitap/kitap kapakları ülkemizdeki ekonomik belirsizlikten dolayı düşen bir ivme ile azaldı. Bundan 5 yıl öncesinde ortalama yıllık 6 kitap/kapaktan oluşan sayı, 2022 yılı itibariyle 1-2 adete kadar düştü. Kitap adeti kadar, bir kitap için talep edilen resimleme sayısı da azaldı. Örneğin 8-10 yaş aralığındaki bir  kitapta ortalama 20 resim + kapak istenirken, son senelerde resimleme adedi aynı yaş aralığındaki bir kitapta 4 vinyet + kapak resimlemesine kadar geriledi. Bu durumda kitap başına belirlediğimiz bütçelerde de bir azalma söz konusu. Dolayısıyla çocuk kitapları resimlemeye başladığım yıldan itibaren, bu alan tek başına geçimimi sağlayabildiğim bir sektör olmadı.

Mavisu Demirağ: Ortalama 4 resimli kitap ve 5 kitap kapağı resimliyorum. Sadece kitap resimleyerek bir hayat sürdürmek pek kolay değil. İçinde bulunduğumuz ekonomik kriz, uzun zamandır iyileştirilemeyen telif hakları ve resimleme ücretleri de bu durumu kolaylaştırmıyor ne yazık ki. O yüzden bunlara ek olarak çeşitli vakıf ve ajanslarla yürüttüğümüz projeler de var.

Gökçe Yavaş Önal: Yılda ortalama 6-7 kitap resimliyorum. Daha az veya daha çok olduğu zamanlar da oluyor tabii, projelerin detayına göre değişiyor. Geçimimi yalnızca bu işten sağlıyorum ama açıkçası yalnız yaşayan biri olsam yıllık kazancımla hem kira ödeyip hem hayatımı idame ettiremeyebilirdim. İstikrarlı bir şekilde her aya eşit ücret düşmüyor maalesef.

Oğuz Demir: Yılda 10-15 civarında kitap resimliyorum. Kitap resimleme dışında reklam ajansları, dergiler ve farklı kurumlar için de çiziyorum. 30 yıldır sadece çizerek para kazanıyorum. 

Yayınevleriyle çalışırken sizi zorlayan hususlardan en önemlisini sorsak?

Burcu Yılmaz: Ben bu anlamda şanslıyım. Mesleğe ilk başladığım yıllardan itibaren hem sınırlarımı net biçimde çizdiğim hem de illüstratörün yaratıcılığına saygı duyan editörlerle, yayıncılarla çalıştığım ve iş kaybetmekten korkmadığım için, çok fazla beni zorlayan şeylerle karşılaşmadım. (Bir defasında büyük bir yayınevinin benden onay almadan çizimlerimi değiştirmesinin yarattığı büyük hayal kırıklığını ve sonrasındaki rahatsız edici üslubu ayrı tutuyorum.) Tabii bunu işin yaratıcı kısmını düşünerek söylüyorum. Bir de maddi boyutu var. Tek seferlik ödemelerin, süresiz sözleşmelerin hakkaniyetsizliğini, illüstratörün de telif alması gerektiğini anlatmaktan dilimde tüy bittiği zamanlar oldu. İyi de oldu sanırım zira kabul etmeyeceğim, telifsiz veya süresiz sözleşmeli işler gelmiyor artık.

Zeynep Özatalay: Ben genellikle eskiz sürecinde çok titizlenirim ve önerilere, paylaşıma çok açık olmaya çalışırım; orijinal sayfalara geçildikten sonra yapılmak istenen ya da akla gelen değişiklikler beni en çok zorlayan şey oluyor. 

Yusuf Tansu Özel: Beni en fazla zorlayan konulardan biri sözleşmeler, telif oranları ve telif süreleri. Kitabın baskısının az olması, teliften aldığımız ücreti yetersiz kılmakta. Bu yüzden okul öncesi kitaplar dışında tek sefer ödemeli telif ile çalışıyoruz. İşte burada telif süresinin önemi ortaya çıkıyor. 10 yıldan fazla süreli sözleşmelerde, kitabın bu süre içerisindeki tekrar basımlarından çizer yararlanamıyor. Oysaki telif süresi bitiminden sonra yeni bir sözleşme ile haklar yeniden paylaşılmalı. 

Ayrıca çok az başıma gelse de revizyon talepleri çizer için zorlayıcı durumlar arasında. Yarattığınız görsel ne kadar çok değişim talebi ile karşınıza gelirse, yarattığınız dünya bir o kadar büyüsünü ve heyecanını kaybediyor.

Mavisu Demirağ: İllüstratöre karşı yeterince özenli davranılmadığını düşünüyorum. Resimlenecek kitapların illüstratör seçimleri nicel kriterlere göre belirlenmekte. Ne demek istiyorum; süre, bütçe vb. gibi kriterler. Her yayınevi için söyleyemesek de illüstratörün tarzı, üslubuna göre seçim genelde ikinci planda kalıyor. Fakat bu niteliksel kriterler illüstratör seçiminde öncelikli olmalı.

Bir de hiçbir zaman aciliyeti bitmeyen işler konusu var…

Gökçe Yavaş Önal: Ben sözleşme sürecinde zorlanıyorum, sürekli avukatlara danışmam gerekiyor. Yaklaşık 10 yıldır bu işi yapıyorum ve hâlâ birçok sözleşmede iş işten geçtikten sonra atladığım bir madde yakalıyorum. Bazı maddeler sonrasında üzüyor. Genelde çizerler bireysel çalıştığı için de haklarını koruma noktasında zorlanıyor, bunu bilen yayınevleri de ilk olarak çizeri gözden çıkarıyor. Ücret konusu da var tabii. Bu işin bir rayici olmadığından herkes kendi fiyatını belirliyor. Hiçbir konuda belli bir standart yok. Bu sözleşme ve ücret kısmı zihnen beni çok yoruyor.

Oğuz Demir: Çizerlik yaratıcı bir iştir. Çizer –metne sadık kalmak koşuluyla– hikâyeyi kendi hayal ettiği şekliyle çizer. Bazen yazarın hayal ettiği dünya, çizerin resmettiği dünyayla örtüşmeyebilir. Beni en çok zorlayan şey, metni kendi hayal ettiğim biçimde değil, yazarın/editörün kafasındaki şekliyle çizmemin istenmesi. 

Kitap resimlerken, yazar ya da editör ile anlaşmazlık yaşadığınız durumlar oluyor mu? Çalışmalarınızda yaratıcı süreçlerde özgür davranabiliyor musunuz?

Burcu Yılmaz: Dediğim gibi, pek yaşamıyorum. Zaman zaman derdimi anlatmak, bence, gereksiz zaman alabiliyor ama anlaşabiliyoruz hep. Yazarın ve editörün gözden kaçırabildiği şey şu: İllüstratör hem metin hem de çizimler üzerinde çalışarak o karakterleri, üslubu vs. oluşturuyor. Hâliyle o kuşun mavi olması editör veya yazar için anlamlı olmayabiliyor. Hâlbuki çok daha bütüncül bir bakış açısı söz konusu burada. Ben bir kitabı resimlemek için en az iki veya üç aya ihtiyaç duyuyorum ve bu sürenin en az bir ayı metni tahlil etmekle, uygun karakterleri, göndermeleri yaratmaya çalışmakla geçiyor. Tüm bunların karşılıklarını yazara ve editöre anlatmak, nadiren de olsa, zor olabiliyor. Sorunuzun ikinci kısmına gelirsek; neredeyse özgür davranabiliyorum. Editörden veya yazardan gelen bir talep olmasa da zaman zaman, maalesef, otosansür uyguladığımı fark ediyorum. Ben boşlukları seven bir çizerim ve sırf “sayfa biraz boş görünüyor” cümlesini duymamak için bazen kıyıya köşeye bir şeyler iliştirdiğim oluyor. Tekrarlıyorum ama; beklentilere göre değil de kendi çizgime göre ilerlemeyi seçen ve bu konuda ısrar eden bir çizer olduğum için kendimi özgür sayıyorum.

Zeynep Özatalay: Çok nadiren sorunlar oluyor elbette, sonuçta aylar süren bir yapım aşaması var kitapların. Ama yaratıcı anlamda karışılmadığımı söyleyebilirim, bu süreçte öneriler geldiği zaman bunları ortaklaşa değerlendiriyor ve uygun olanları kitaba dâhil ediyoruz. Ama herhangi bir kısıtlama yaşamıyorum.

Yusuf Tansu Özel: Resimlemeye başladığım yıllarda anlaşmazlıklar ile daha çok karşılaşıyordum. Bir çizerin üslubu, çizgileri yıllar içerisinde oturuyor ve kabul görüyor. Şimdilerde sadece kendi üslubuma uygun projeleri kabul ediyorum. Zaten yayınevleri de size uygun projeler ile kapınızı çalıyor.

Mavisu Demirağ: Üretim süreçlerinde herkesin yaşadığı kadar benim de yaşadığım anlaşmazlıklar olmuştur elbette ama burada anlatabileceğim kadar spesifik bir olay yaşamadım. Aslında bu süreçte oldukça özgür davranabiliyorum. Zaten yaratıcı ifademi sınırlandıracak durumlardan (işlerden) uzak durmaya çalışıyorum.

Gökçe Yavaş Önal: Açıkçası bugüne kadar çok ciddi sorun yaşadığım bir ekip olmadı. Ama fazla müdahale edilen durumlarda ortaya çıkan işten memnun olmadığım oldu. Ne kadar çok kişi işe müdahil olursa çizerin işi o kadar zorlaşıyor. Özgürlük de oraya kadar işte.

Oğuz Demir: Uzun zamandır bu işi yapıyorum. Çoğu yazarla, editörle daha önce birlikte çalıştık ve ortak bir dil oluşturduk. Ciddi anlamda bir anlaşmazlık yaşamadım. 

Bir editörün resimleme sürecinde rolü ve illüstratöre katkısı ne olmalı?

Burcu Yılmaz: Nasıl bir illüstratörle çalıştığını, o illüstratörün çizgisini, dünyasını bilmeli en başta. Yazarla çizer arasındaki köprüyü iyi kurmalı sonra. İki tarafın beklentilerini bilerek yapmalı bunu da ve illüstratöre gerekli alanı açmalı. Editörün iki alana da hâkim olması gerekiyor aslında; illüstrasyona ve metne. Bu doğrultuda yaratıcı önerilerde bulunursa illüstratöre, harika şeyler çıkıyor ortaya.

Zeynep Özatalay: Editör kitabın aşama aşama ortaya çıkış sürecini baştan sona denetler. Aslında burada bir parantez açıp Türkiye’de editörlerin çok fazla iş yüklenmek durumunda kaldıklarını belirtmek isterim. Editörün resimleme sürecine önemli katkılarından biri yazarla çizer arasındaki iletişimi de üstleniyor olması. Böylece arada bir filtre oluyor ve çıkabilecek pürüzler editör tarafından gideriliyor. Bunun dışında editörler tecrübelerine dayanarak art direktörlük de yapıyor, çeşitli fikir önerilerinde bulunuyor, kitabın okur kitlesine göre çizere doğru brief’i ulaştırıyor. Bunların tümü kitabın yapımını illüstratör için kolaylaştıran katkılar.

 Yusuf Tansu Özel:  Editör, yazar ile çizer arasındaki köprüdür. Dolayısıyla her iki taraf için de tarzı ve yaklaşımı çok önemli. Resimleme sürecinde metnin ne dediğinden çok duygusunu çizer ile paylaşabilmeli… Kelimelerin sesini duyabilmeli ve duyduklarını çizere aktarabilmeli.

 Mavisu Demirağ:  Editör, kitabın üretim sürecinde metin ile görseli birleştirerek bütünü hayal eden ilk kişi aslında. Bu sebeple üretim sürecinde yazar ile illüstratör için açtığı yaratıcılık alanını çok önemli buluyorum. Yazar ile çizer arasında oluşturduğu köprü kitabın da omurgasını oluşturuyor bence. 

 Gökçe Yavaş Önal:  Aslında gönül ister ki editör yerine sanat eğitimi almış bir sanat direktörü ile çizim işini götürelim. Hem bize katkısı olsun hem de editörlerin omzundaki yük bir nebze azalsın. Çünkü bazen teknik olarak destek almak istediğimiz de oluyor. Bir türlü içime sinmeyen sahnelerde o konuda teknik yorum yapan biriyle çalışmayı isterdim. Editörün resimle ilgili teknik bilgisinin olmasını beklemek, bir çizerden editörlük beklemek gibi bence. Tamamen kişiye göre değişen bir beceri. Editörün bu süreçte rolü ilk olarak çizerle iyi bir iletişim kurmak olmalı bana kalırsa. Benim yaptığım işlerde en dikkat ettiğim konu iletişim. Birbirinizi ne kadar iyi anlarsanız işler herkes için o kadar kolaylaşıyor. 

 Oğuz Demir : Editörün yazar için önemi neyse çizer için de o. Hatasız, eksiksiz iş çıkarmak için editöre ihtiyacımız var. 

Kitap resimlerken, sansür amaçlı ya da uyarlama adı altında kaynak metinden uzaklaşan taleplerle karşılaştığınız oldu mu?

 Burcu Yılmaz:  Hayır.

 Zeynep Özatalay:  Ben yıllardır üzerinde çalışacağım metinleri dikkatle seçmeye çalışıyorum, bu anlamda bir rahatsızlığım olursa da çalışmayacağımı baştan belirtiyorum. İllüstratörün yaptığı iş üzerinde inisiyatif kullanabileceğine inanıyorum, bu işi sadece önümüze gelen metni çizmek olarak özetlersek sanatımızdan çok ödün vermiş oluruz. 

 Yusuf Tansu Özel:  Bu konu en çok çekindiğim süreçlerden biri. Daha önce birkaç kez başıma geldi. Özellikle bir kitaba başlamadan önce önlemini aldığım konular arasında. İşte bu noktada detaylı bir sözleşmenin gerekliliği ortaya çıkıyor.

 Mavisu Demirağ:  Evet ne yazık ki oldu, örnek verebileceğim iki durum var; her ay çizim yaptığım bir süreli yayında çizdiğim kız çocuğunun etek boyu uzatılarak basıldı. Diğerinde ise resimlediğim, birden çok dile çevrilmiş bir kitap, Türkiye baskısında “domuz” sansürüne uğradı. Bu iki müdahale de benim haberim ve onayım olmadan yapıldı. Gerçekten hem zihniyet hem de iş olarak hiç etik olmayan bir durumdu.

 Gökçe Yavaş Önal:  Olmaz mı, çok komik şeylerle karşılaştım hem de. Sindirim sistemi çizmem gereken bir görsel için “Çirkin şeyleri göstermeyelim,” dedikten sonraki adımda “ Bağırsakları kaldırsak mı?” dendi ciddi olarak. En son küçültmeye karar verildi. Çünkü estetik değilmiş. Ya da mesela bir çizimim anneanne memesi var diye sansür yedi. Anneannelerin memesi olmazmış.

 Oğuz Demir:  Olmadı. Olmaması için çalışacağım yayınevlerini seçerken dikkatli davranmaya çalışıyorum. 

Yurt dışına iş yaptınız mı ya da resimlediğiniz bir kitap yurt dışına da satıldı mı?

 Burcu Yılmaz : Evet. 

 Zeynep Özatalay:  Yurt dışına doğrudan yaptığım kitaplar da var, çeviriler de. Bugüne kadar Avrupa’dan Penguin Random House, Bonnier Books gibi yayıncılarla, Kore ve Çin’den de çeşitli yayınevleriyle çalıştım. Türkiye’de çizdiğim Sıfır Atık, Önce Hayal, Taş Çorbası gibi kitaplar çeşitli dillere çevrilerek basıldı.

 Yusuf Tansu Özel:  Yurt dışı için sipariş bir kitap yapmadım fakat resimlediğim kitaplardan bazıları yurt dışı için basıldı ve yayımlandı.

 Mavisu Demirağ:  Evet, yurt dışına birçok kitap yaptım ve şu anda da aktif olarak yurt dışı ile çalışıyorum. Bununla beraber Türkiye’de yaptığım kitaplar başka dillerde de basıldı. 

 Gökçe Yavaş Önal:  Evet, ikisi de oldu. 

 Oğuz Demir:  Yurt dışı bağlantılı yayınevleriyle çalışıyorum. Resimlediğim bazı kitaplar farklı ülkelerde çevrilip satıldı. En son birkaç gün önce Aytül Akal’ın yazıp benim resimlediğim “Tittirikler serisi” Sırpçaya çevrilmişti.

Kendinizi tanımladığınız, takip ettiğiniz bir ekol var mı? Hangi çalışma tekniklerini kullanıyorsunuz?

 Burcu Yılmaz:  Sadelikten, boşluktan hoşlandığım için bu çizgideki işlere ayrıca ilgi duyuyorum. Neredeyse bütün çalışma tekniklerini kullanmışımdır ve kullanıyorum da. Malzemenin sınırlarını keşfetmeyi, farklı teknikleri birbirine karıştırmayı ama en önemlisi de kendimi tekrar etmemek için daima yeni, beni zorlayacak şeyler denemeyi seviyorum ve bunu istiyorum da. Geleneksel yöntemlerle çalışmayı seven bir çizerim ve linolyum baskıya, kolaja kendimi daha yakın duyduğumu söyleyebilirim. Son zamanlarda kurşun kaleme de yöneldim. Olabildiğince sadeleştirmeye çalışıyorum çizgimi.

 Zeynep Özatalay:  Yeni çizerleri keşfetmeyi seviyorum, bir taraftan 1900’lerin başlarındaki illüstrasyon tarzına çok hayranım, sonra çeşitli ülkelerin geleneksel sanatlarını incelemeyi severim. Karışık yani… Kitaplar için genellikle dijital çalışıyorum, kişisel çalışmalarımda geleneksel çizim tekniklerini kullanıyorum.

 Yusuf Tansu Özel:  Sanırım her çizerin içinde çocukluğundan etkilendiği, özendiği bir tarz, bir duayen var.

Çocukluğumda etkilendiğim Quentin Blake ve birçok sanatçı gibi çizmeye çalışır, onların çizimlerini kopyalardım. Yıllar geçtikçe bu birikim ile kendi özgün tarzınızı buluyorsunuz.

Çalışırken eskizlemeye çok önem veriyorum. Özellikle malzeme kullanımında basit kalem-kâğıt sürecinden vazgeçmiyorum. Hatta kurşun kalem ve mürekkep etkisini çok sevdiğimden, çizimlerimi tarayıp sonrasında dijital olarak düzenlemeyi tercih ediyorum.

Özellikle Sempé ve Quentin Blake, çizimlerinde hayallere daldığım beni en çok etkileyen çizerler.

 Mavisu Demirağ:  Takip ettiğim belli başlı bir ekol var diyemem ama beslendiğim farklı disiplinler ve sanat tarihinde çok sevdiğim dönemler var. Çağın gerekliliği olan dijital yöntemleri kullanıyorum ama hâlâ favorim geleneksel yöntemler ve onun getirdiği rastlantısallık. Bu yüzden son dönem işlerimde kolajı da kitaplarıma dâhil ettim. Bu iki yöntemi harmanlayarak kullanmayı çok seviyorum.

 Gökçe Yavaş Önal:  Frankofon çizgi roman ekolünü takip ediyorum. Bu ara hem okuduğum şeyler hem de çizimlerim çizgi roman formuna daha yakın. İnanılmaz teknikler kullanılmış, mükemmel çizimlere değil de basit çizgilerle anlatılmış şeylere daha yakınım. Benim ulaşmaya çalıştığım nokta da orası. Az çizgiyle çok anlatım. Teknik olarak dijital çalışıyorum. Bir iki fırçam var, onlar dışında ekstra bir şeye ihtiyaç duymuyorum. Minimum performansla, maksimum anlatım seviyorum.

 Oğuz Demir:  Kendimi tanımladığım bir ekol yok, çizimle ilgili birçok ekolü takip ediyorum. Çizerken anlatmak istediğim şeyi en iyi nasıl ifade edebileceksem o tarza ve o tekniğe yöneliyorum. Çoğunlukla bilgisayarda çalışsam da bazı metinlerin ruhuna daha uygun olduğunu düşünürsem tarama ucu, çini mürekkebi, sulu boya gibi malzemeler de kullanıyorum.

Dönem dönem, özellikle resimli çocuk kitaplarında bir tarzın öne çıktığı, deyim yerindeyse farklı illüstratörlerin birbirini tekrar ettiği durumlarla karşılaşıyoruz. Okurun ya da yayıncıların bu yönde istekleri mi bu durumu yaratıyor? Başka bir ifadeyle, çoksatar bir tarz mı söz konusu yoksa sadece bir sanatsal etkileşim mi?

 Burcu Yılmaz:  Bu yönde açıkça bir istek var mı bilmiyorum. Benzer kitapların daha çok basılması dolaylı bir istek yaratıyordur belki de. Bana, popüler olan çizerlerin öteki çizerler üzerindeki etkisiymiş gibi geliyor bazen. Bir de tekniğin ön plana çıktığı, benim tabirimle göz boyayan işler biraz daha alıcı buluyor sanki. Çizimin duygusuz karakterler ve hatta nesnelerle dolu olması, yani ruhsuzluğu,  pek de önemsenmiyor. Öte yandan, her anlamda, kalabalık çizimler hâlâ pek çok yayıncının ve yazarın tercihiymiş gibime de geliyor. 

 Zeynep Özatalay:  Sanırım taleplerin de etkisi var, sanatta çok sık rastlanan bir durum, ne yazık ki önüne geçebilmek çok zor. Bir tarz beğenilince hemen benzerleri çıkıyor. Dünya üzerindeki farklı trendlerin yarattığı dalgalar da var elbette, sanat hiç bu kadar geniş ve hızlı bir etkileşim alanına sahip olmamıştı. Ama yine de bazen çok bire bir benzerlikler ortaya çıkıyor, keşke o derece olmasa diyoruz.

 Yusuf Tansu Özel:  Bence resimleme tarzından önce, hikâyeyi yaratan yazarın, metni nasıl gözünde canlandırdığı etken bir durum. Sonrasında yayınevinin görevi, yazarın hissettiğine görsel olarak yardım edecek tarzı ve çizeri bulmak. Aynı durum çizer için de geçerli. Okuduğunuz metinden sonra heyecanlanabilmelisiniz. Resimli kitaplar ilişkiler gibidir, yazar ve çizer arasındaki uyum ve ortaklık başarıyı getirir.

Tabii sektöre yeni adım atmış çizerlerin önceki başarılı duayenlerden etkilenmeleri doğal bir süreç. Burada önemli olan nokta, özgünlüğü ve kendi üslubunu yakalamaktaki istek ve çalışma.

 Mavisu Demirağ:  Her ikisi de buna büyük bir etken, İnternet ortamının yarattığı imkânlarla dünyanın her yerinden sanatçıların yaratımları erişilebilir oldu ve bu sebeple bir sanatsal etkileşim olduğu gerçek. Diğer yönden bakarsak hem yayıncılar, hem yazarlar ve hatta okuyucular bu durumu kolaylaştırmıyor ne yazık ki. Belli, sevilen ve bilinir olanın bir güvenliği var, ticari kaygılar da söz konusu elbette. Sanırım o yüzden de belli başlı tarzlar ön plana çıkıyor. Yeniye açık olup fırsat tanıyarak bence daha özgün işler çıkarabiliriz.

 Gökçe Yavaş Önal:  Yukarıdakilerin hepsi demek istiyorum. Güzel sanatlar okullarında çok rastlanan bir durumdur bu aslında. Hocasının aynısı resimler üreten ressam çoktur. Kimisi bütün sanatsal sürecini öyle kurar, kimisi oradan başlar sonra yön değiştirir. Sonuçta yoktan var edilen bir şey yok ortada. Hepimiz bir şeylere bakarak kendi tarzımızı oluşturuyoruz. O yüzden çok garipsemiyorum bu durumu.

 Oğuz Demir:  Sanatın tüm alanları için geçerli bu. Her dönem herhangi bir tarz öne çıkar, okur tarafından beğenilirse yayınevleri de benzer çizen çizerleri tercih eder, sıradanlaşmaya başlayınca da farklı bir tarza evrilir.

Türkiye’de yayıncılığın geleceğine dair olmasını istediğiniz, hayal ettiğiniz değişimler neler?

Burcu Yılmaz: Öncelikle sözleşmelerin değişmesi gerekiyor. Kitap yayımlamanın zorluklarını yakinen biliyorum ama bunun ceremesi tek tarafın üzerine yığılmamalı. Bütün yayıncıların, anlamlı teliflerin yer aldığı sözleşmeler yapması gerekiyor. Sonra süresiz veya uzun süreli sözleşmelerden vazgeçilmeli. Kitapların üretim sürecinde yer alan herkese eşit değer verilmeli. Her şeyden önce yazarların, çizerlerin, çevirmenlerin bu konularda ısrarcı olması gerekiyor. Kimse kimseye bir şey lütfetmiyor sonuç olarak. Tüm bunlar bir yana, bu işe emek veren herkesin geçimini rahatça sağlayabilmesini, emeklerinin karşılığını, her anlamda, alabilmesini isterdim elbette. 

 Zeynep Özatalay:  Daha niş kitaplar basan küçük ve bağımsız yayıncıların da ayakta kalabileceği, öykü ve çizgi çeşitliliğinin arttığı, sansürün hiç olmadığı bir yayın dünyası hayal ediyorum. Yazar ve çizerler hâlâ bazı temel haklara sahip olabilmek için uğraşmak zorunda kalıyorlar; her yayınevi çizerlere aynı hakları sunmuyor. Piyasaya yeni giren her çizer hemen hemen aynı sorunlarla sil baştan karşılaşıyor. Çeşitli platformlarla birbirimize elden geldiğince fikri destek vermeye çalışıyoruz. Çizerler adına bu zorlukların üstesinden gelindiği, yaratıcıların haklarını gözeterek standartlarını koruyan bir yayıncılık anlayışının hâkim olduğu bir gelecek hayalimiz var elbet!

 Yusuf Tansu Özel:  Dijitalleşme her yerde olduğu gibi yayın sektöründe de hayatımıza girmekte. Dileğim, bu süreçte de hem yayıncıların hem de çizerlerin yaratılan kitap için harcadıkları emeğin ve niteliğin dijitalde de devam etmesi…

 Mavisu Demirağ:  Öncelikle ifade özgürlüğü; yaratımın olduğu her alanda bence en önemli konumuz bu olmalı. Mesleki etik ve disiplin, telif hakları konusunda yayıncıların geleceğe dair olumlu adımlar atması çok mühim.

 Gökçe Yavaş Önal: 
1- Sözleşmelerin illüstratörlerin haklarını da koruması, en azından yayınevlerinin maddelerde değişikliğe daha sıcak bakmaları bile bir gelişme olabilir.

2- Yayınevlerinde sanat direktörü olması işleri bir adım ileri taşır.

3- Ücretlerin belli bir standardının olması ve tabii kuş kadar olmaması büyük motivasyon sağlar.

4- Yurt dışındaki fuarlara yayınevi her sene bir iki çizerini de götürse, kanlı canlı bir iki illüstratörle temas etsek bence hayat bayram olurdu.

Oğuz Demir: Yayınevleri ekonomik nedenlerle yeni, yaratıcı denemeler yapmayı riskli buluyorlar. Ticari kaygılar yazarı da çizeri de dar bir alana hapsediyor. Dileğim daha yaratıcı, yenilikçi çalışmalar yapabileceğim bir yayın sektörü olabilir. 

Show More