İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Çizgi Roman Sanatı Etrafında Dönen Derin Tartışmalar-1

Çizgi roman, günümüzde bir sanat dalı olarak kabul görüyor olsa da ne genel çerçevesi çizilmiş ne popüler kültürün, yığın sanatının bir parçası olarak itham edilmekten kurtulabilmiş ne de kültür endüstrisinin kıskacından çıkabilmiştir. Gelin bu yazı dizisinde dünden bugüne çizgi roman sanatının serüvenini ve günümüzde yaşanan tartışmaları birlikte sorgulayalım.

Yazan: Ümit Kireççi

Çizgi Romanın Tarihçesi

Bazı uzmanlar işin kolayına kaçıp -içinde çizgisel metinler yer aldığı için- çizgi roman sanatını mağara resimlerine dayandırmaktadır. Yahut kilise resimlerine ya da İngiltere’de dokunan bir halıya; olmadı Maya uygarlığının hiyerogliflerine…

Bence bunların tümü zorlamadır. Çünkü burada aramamız gereken kavram “amaç”tır. Yukarıda öne sürülen örneklerin amacı yeni bir sanatsal anlatım yaratmak ve onu sürdürmek değildir. Onları resim veya yazı olarak niteleyebiliriz ama çizgi roman diyemeyiz. Çünkü üzerine konuşacağımız tür, çizgi roman yapılmak üzere hareket edilince ortaya çıkmış, kağıda basılınca anlatım mecrasını bulmuş, bir sanat dalı olarak dünyaya sunulmuştur.

Plastik Sanatlarda “Halk Devrimi” 

İşin gerçeği o ki resim ve heykel sanatı, çok da sıradan halk kitleleri için var olmamıştır. İlk çağlarda herkesin görebileceği ikonlar, piktogramlar, mağara resimleri zaman içinde sadece parası olanların ulaşabileceği ürünlere dönüşmüştür. Avrupa ölçeğinde konuşursak, sıradan halkın resme en fazla yaklaşabildiği yerin kiliseler olduğunu rahatlıkla söyleyebiliriz. Dokunabildikleri, heykele en yakın şeyin de boyunlarındaki haç olduğunu söylemek mümkündür.

Avrupa’da paralı bir hami bulan sınırlı ressam/heykeltıraş kitlesi, sınırlı sayıda üretim yapıp sınırlı sayıdaki kitleye hizmet ederken sanat tarihini de şekillendirmiştir. Oysa yaşlı kıtada, bu sistem yüzünden bugün adını bilmediğimiz nice yetenek, gün yüzüne çıkamadan tarihin tozlu sayfalarına gömülmüştür.

Ancak bu, bir noktada değişecektir. Bir gün plastik sanatların konularına, sıradan halk dâhil olmaya başlar. Yani ressamlar artık ideal bedenlere sahip, mitolojik ve dinî kahramanları bir kenara bırakacak, asilleri, yüksek rütbeli din adamlarını, askerleri çizmeyi bir yana koyacak ve sanat eserlerinde dişsiz, bakımsız, yırtık kıyafetli veya kendince süslenmişliğiyle sıradan halka, köy düğünlerine, günlük pazara, sokaktaki çocuk oyunlarına, fırıncıya, ev hâllerine yer vermeye başlayacaktır. İşte bu, devrimin ilk adımıdır.

İkinci adım ise “karikatürle” gerçekleşir. Matbaanın icadıyla birlikte yeni bir çizer sınıfı ortaya çıkar. Bu yeni tip çizer grubu tuval, boya, fırça parası derdi yaşamadan, basit bir kalem ve kâğıtla çizdiklerini alıcısına ulaştırabilmenin mutluluğunu yaşar. Artık yüksek çizgiler gibi siyah-beyaz “desen”ler de kabul görmektedir. Hatta sıradan halkın, sıradan beğenisine hitap eden mizahi çizgiler de bu dönem yayılır. Karikatür ortaya çıkar.

Plastik sanatlardaki halk devriminin üçüncü adımıysa “çizgi roman”la tamamlanır.

Halk Devrimi – Çizgi Roman

İngiltere’deki resim sanatı anlayışının, onu istediği çizgide ilerletmeyeceğini düşünen William Hogarth adlı son derece yetenekli bir ressam yeni arayışlara girer. Gombrich, Sanatın Öyküsü kitabında, o dönemleri basitçe şöyle anlatır: Artık yeni bir alıcı kitle türemiştir. Halk tiyatrolara, konserlere gitmek için para ödemektedir. İşte Hogarth, bu yeni alıcı kitleye yönelir ve “tarihi hicveden ressam” unvanıyla adanın en sevilen sanatçısı olarak onurlandırılır. Bunun için küçük bir iş yapması yetmiştir; çizgi romanı icat etmek.

1731 yılında sanatçı, “tiyatrovari bir anlatım” olarak tanımladığı ilk eserini sunar. O, birbirini karelerde (çerçevelerde) takip eden çizgilerin, belli bir bütünsellik içinde oluşturduğu hikâyeyi, kâğıt üzerinde tiyatro olarak adlandırır. Altı karelik “A Harlot’s Progress”i, 1735 yılında çizdiği sekiz karelik “A Rake’s Progress” izler ve çizgi romanın öncül örnekleri olurlar.

Yine İngiltere’de Thomas Rowlandson, “kâğıt üzerinde pantomim” olarak nitelenebilecek çalışmalarla farklı çizgi roman öncüllerini yaratır. Hatta “konuşma balonunun” en ilkel formlarını kullanarak sürece yenilik katar. Çizgilerinde sıradan insanların günlük yaşamlarını yansıtmanın yanı sıra siyasetçileri de hicveder. Ancak erotik ve pornografik çizimlerinden ötürü olsa gerek, ismi az anılan dehalardandır.

Yine aynı dönemde ortaya çıkan bir başka devrimci sanatçı, İsviçreli Rodolphe Töpffer’dir. Kendi yarattığı kahramanları olan ve devamlı dizi şeklindeki ilk çizgi roman örneklerini yaratan sanatçıdır Töpffer. Hatta bir adım ileri giderek, çizgilerinin yeni bir sanat formu olduğunu anlayan ve bu yeni formun anlatım olanaklarını tanımladığı kuramsal makaleleri kaleme alan ilk kişidir. Şunu da eklemekte yarar var; onun dehasını anlayan ve onaylayan ilk kişi çağdaşı Wolfgang von Goethe olmuştur. Töpffer’in kendisine gönderdiği iki sayfalık çizgi romanlara bakarak eğlendiğini belirten Goethe, -4 Ocak 1831 tarihinde Johann Peter Eckermann’ın aktarımına göre- çizerin “yetenek ve zekâyla parladığı” yorumunu yaparak buluşunu takdir etmiş; ancak ele aldığı konuyu zayıf bularak daha güçlü metinlere yönelmesi önerisinde bulunmuştur.  

Çizgi romanları farklı dillere çevrilen Töpffer, alanda yol gösterici olmuştur. Şunu da eklemek gerekir ki sanatçı, Goethe tarafından da kaleme alınan Dr. Faust(us) halk hikâyesini çizgi romana mizahi şekilde uyarlamıştır: Le Docteur Festus. 

Ancak yukarıda isimlerini saydığım hiç kimse Heinrich Christian Wilhelm Busch kadar ünlü olmamış ve hiç biri “modern çizgi romanların” atası unvanını alamamıştır.

Wilhelm Busch, Alman halkı tarafından kahramanlaştırılan muazzam bir ozan ve çizerdi. Busch, 19. yüzyılın başlarında halkın gündelik yaşamından yola çıkarak Alman geleneksel çizgi sanatı olan “bilderbogen” türünü kullanarak mizah içerikli çizgi romanlar üretmiştir. Bilderbogen kavramı önce ABD’ye ithal edilerek “comic strip” olarak çevrilmiş, daha sonra Fransızcaya geçerek, bugün bizim “frankofon” olarak adlandırdığımız ama Fransız-Belçika akımının tercih ettiği “bande dessinée (BD)” olmuş, bizdeyse “çizgi bant” olarak yer bulmuştur. 

Busch, özellikle Max und Moritz adlı iki yaramaz çocuk üzerinden, gündelik yaşamı yansıtmıştır. Bu da bizi, bu yazıda özellikle vurguladığımız konuya; sıradan insanın çizgilerde, resim sanatının aksine, büyük bir başarıyla yorumlanışına getiriyor. Böylece Busch’un neden modern çizgi romanların atası sayıldığını ve ABD’de gerçekleşen gazete tirajı savaşlarında çizgi romanın rolünü, eminim herkes daha kolay anlayacaktır. Dahası artık plastik sanatlardan tümüyle ayrışan yeni bir sanat formunun ortaya çıkışını ve geniş halk kitlelerine yayılışını da kimse yadırgamayacaktır. 

ABD Gazete Savaşları ve Çizgi Roman

1895-1898 yılları arasında, Pulitzer’in “New York World” gazetesiyle Hearst’ün “New York Journal”ı arasında kıyasıya bir rekabet vardır. Çeşitli ulusların oluşturduğu halk kitlesinin, tahmin edileceği üzere, ortak yaygın bir dili de yoktur o yıllar. Bu nedenle gazeteler, sınırlı bir okur kitlesine hitap etmektedirler. 

Pulitzer’in gazetesi, daha çok Alman kökenlilerin yaşadığı gettolarda etkindir. Gazetenin içeriği, gerçek haberciliğin yanı sıra tabloid diyebileceğimiz fantastik konuları da kapsamaktadır. O dönem baskılarında sadece sarı renk kullanılabildiğinden, sayfalar siyahın yanı sıra sarıyla da bezenmektedir. Bu özelliğinden dolayı bu gazeteciliğe “sarı gazetecilik” denir. Günümüzdeki sarı basın kartının temelinin de bu olduğu söylenir. Ama konumuz bu değil. Konumuz modern çizgi romanın atası, halkın sanattaki devrimi ve gazete…

Pulitzer bir gün Almanya’ya gidiyor, Max und Moritz’le tanışıyor. ABD’ye dönünce yetenekli bir çizer olan Richard F. Outcault’a yanındaki örnekleri gösteriyor ve benzerini istediğini söylüyor. Böylece de ortaya “Hogan”, nam-ı diğer “Yellow Kid” çıkıyor. Gazetenin hitap ettiği okur kitlesi kendi sokaklarını, yaşamlarını, dükkânlarını, siyasi gündemlerini yansıtan eğlenceli bir çizgiyle karşılaşınca satışlar patlayıveriyor. 

Böylece de Hearst, bu rekabette yenilmemek için akla hayale gelmeyen bir iş yaparak Almanya’ya yolculuk ediyor, Max und Moritz’in yayın haklarını satın alıyor, ABD’ye dönüyor. Hemen Rudolp Dirks’i bularak benzer bir iş talebinde bulunuyor. Ülkemizde de “Kaptan ve Çocukları” adıyla yayımlanan çizgi roman örneği “Katzenjammer Kids” (The Captain and the Kids), işte böylece ortaya çıkmış oluyor. Ancak bu defa hedef kitle getto değil banliyöler oluyor.

Bu rekabette çizgi roman sanatının ilk modern örnekleri, gazete satışlarının artmasını sağlıyor. Böylece “Comic strip” (bilderbogen) yani yan yana dizilen birkaç kareden oluşan çizgi roman anlatımı, bu şekilde yaygın olarak kabul görerek tüm gazetelere sıçrıyor. Aynı zamanda bu örneklerin modern sayılmasının nedeni olan “konuşma balonu”, “Yellow Kid”le kabul görerek yaygınlaşmaya başlıyor. Çizgi roman da tüm anlatım unsurlarına kavuşmuş oluyor.  

Sonuç olarak, plastik sanatlarda halk devriminin dördüncü adımı bu şekilde gerçekleşirken, Wilhelm Busch’un Max und Moritz’i modern çizgi romanın atası olarak anılmayı sonuna kadar hak etmektedir. 

Devamı gelecek sayıda…

Çizgi Roman Sözlüğü

Çeşitlemeleri, benzerleri, türetilmişleri olsa da bugün dünyayı etkisi altına alan dört çizgi roman ekolü bulunmaktadır:

Comics: ABD çizgi roman akımının adıdır. İlk örneklerin mizahi içeriklere sahip olmasından doğan bir isimdir. Bugün artık mizah, süper kahraman, bağımsız çizgi roman örnekleri de dâhil olmak üzere hepsinin genel adıdır. Örnek; Spider-Man, Batman, Watchmen, Sandman…

Bandee Dessinée: Fransız – Belçika çizgi roman akımının adıdır. Biz inatla frankofon diye çağırsak da onlar kendi çizgi roman ekollerine bu adla seslenmekte olup kısaca BD de demektedirler. Örnek; Asterix, Lucky Luke (Red Kit), Tenten, Spirou…

Manga: Japon çizgi roman akımının adıdır. Manga kavramı “man” (istemsiz) ve “ga” (resim) sözcüklerinin bir araya gelmesinden oluşmaktadır. Örnek; Akira, Astro Boy, Simba…

Fumetti: İtalyan çizgi roman akımının adıdır. Fumetti (fumetto) balon, konuşma balonu anlamına gelmektedir. Örnek; Zagor, Teks, Dampyr…

Show More