İyi Kitap

Çocuk ve Gençlik Kitapları Dergisi

Yo-Yo’nun adı gibi -yine de beklenmedik- geri dönüşü!

Kurgusu sağlamca örülmüş roman, mantıkta boşluğa düşmüyor. Yaşanan hemen hemen her fantastik olay ve durumun öykü içinde bir karşılığı, temeli var. Önemli, çünkü fantastik kurgularda inandırıcılık daha ciddi bir sorumluluk olarak biner üstümüze.

Yo-Yo’yu elime aldığımda, kendimi Hanzade Servi üslubuna, akıl yürütmelere, kıvrak cevaplara, zengin referanslara hazırladım ve… aradığımı buldum! Bir devam kitabı olan Yo-Yo 2 Hebele Hübele Mühendisi, önce adı, sonra da arka kapak yazısıyla bana gereken işareti vermişti. İki macerayı da tıpkı Uçan Hipopotamı Düşünme gibi merakla, kahkahalarla, sohbet eder gibi okudum.

Bu roman üzerine yazmaktaki en büyük zorluğum, en ufak sürprizi bile ele vermeme isteğim. Kimi okur için önemli değildir bu. Hikâyenin sonunu bilmek, onlar için sürecin keyfini azaltmaz. Benim içinse durum bunun tam tersi. Sürprizleri aşama aşama; öyküye yedirildiği hâliyle görüp, bu aşamalı çabaya hayran kalabilmeyi çok severim. “Yo-Yo” kitaplarının olay örgüsündeki başarısını bu yazıda somut olaylarla örneklendiremeyecek olmamın nedeni bu.

Yine de diziye adını veren kahramanımız Yo-Yo’yu yaşıtlarından farklı, yetişkince giysiler giyen, kaynağı meçhul bir bilgelikle konuşan bir çocuk olarak hayal edebiliriz. Birinci kitap özellikle Yo-Yo’nun kim olduğu, nereden geldiği, neyi amaçladığı gizemi üzerine kuruluydu. Kimsenin görmediği ailesiyle yaşayan, hayatı hakkında bilgi vermekten kaçınan biri. Onunla tanışma şerefine erişen de başkahramanımız Tuman Zambak. Evet diğer başkahramanımız ve anlatıcımızın adı bu… Zaten adlar konusunda kendinizi sağlam bir oyunbazlığa hazırlayın. Zira hiçbir isim hakkını vermeden geçilmiyor! İkinci kitapta, Yo-Yo’ya dair çözdüğümüz gizeme, Yo-Yo’nun kasabada yarattığı değişimlere ve bizi en son bıraktığı noktaya yeni bir olay örgüsü ekleniyor. Yine Palamutluk kasabasındayız. İlk kitapta tanıştığımız bütün karakterler, Melis, Yarkın, İlgi, Kadir Abi ve onları çevreleyen aileler, dostlar, komşular yine tüm inandırıcılıkları ve eksantriklikleriyle, ilk kitapta yaşadıkları değişime tutarlı bir şekilde karşımızdalar. Bu kez bazı yan karakterleri ön planda görüyoruz.

Kurgusu sağlamca örülmüş roman, mantıkta boşluğa düşmüyor. Yaşanan hemen hemen her fantastik olay ve durumun öykü içinde bir karşılığı, temeli var. Önemli, çünkü fantastik kurgularda inandırıcılık daha ciddi bir sorumluluk olarak biner üstümüze. Uçma özgürlüğü çok güzeldir, okur da yazarla birlikte kanatlanır; ancak nihai ve kalıcı etkiyi bıraktığımız anlar, yere konduğumuz anlardır. Tasarladığımız fantastik güçleri, yetileri ya da durumları “yeni” bir mantıklı düzene oturtarak ikna ederiz okuru. Hayalin zekâyla ve çabayla buluştuğu nokta orasıdır. “Yo-Yo” kitaplarında bunun için samimi çaba gösterildiğine, incelikle çalışıldığına her satırda ikna oldum.

Görece iknaya ihtiyaç duyduğum tek konu, her şeyiyle ciddi bir gizem unsuruna dönüşen Yo-Yo karakterinin, hem Tuman hem de diğer çocuklarda bıraktığı derin izler ve uyandırdığı yoğun özlem oldu. Yo-Yo’nun kim olduğu ve varlığı da aslında bir o kadar derin ve insani bir meseleye uzanıyor. Yaşadığı deneyimin anlamını, biraz daha sahneler ve durumlar aracılığıyla duyumsayabileceğimizi hayal ettim. Herkesi dönüştüren anlarda belki biraz çeşitlenme, biraz es, yavaş bir tempo, âna ve ifadelere ayrılacak durgunluklar ve derinliği artıracak suskunluklar yararlı olur muydu diye düşündüm. Yo-Yo’nun diğer karakterler kadar zekice kurduğu cümleler biraz hızlı mı fark yarattı diye sorguladım. Özellikle ikinci macerada, Pe-Ya’ya yardım ediş şeklinde… Anlatımdaki yaratıcılığın, zeki cümlelerin, hızlı kavrayışların, dağıtma ve saçmalama özgürlüğüne -iyi ki- yapılan vurgunun içinde, hissel dönüşümleri yakalama ihtiyacını özellikle duydum. Son sayfalarda artan bilgelik dozu, Yo-Yo’nun dışındaki çocuk kahramanların dilinde yetişkince tınlıyordu. Karakterlerin bazı noktalarda, özellikle bu açıdan tek sesliliğe düştüğünü hissettim. Bununla birlikte, ikinci kitaba başladığımda olayların yine aynı kesintisizlik ve aksamazlık içinde aktığını görüp, hiçbir duraklama ya da yabancılaşma yaşamadım. Birinci ve ikinci kitapların yayımlanışları arasındaki sekiz yıl, kurguda hiç yaşanmamış gibiydi.

Beni kitaba en çok bağlayan unsur, başkarakterimiz Tuman’ın anlatıcı sesiydi. Ânı yakalayan esprileri, kendiyle dalga geçişi, bir durumdan ya da sahneden hemen hayatına, kitaplara ya da müziklere gönderme yapabilmesi sayesinde satırlar, sayfalar su gibi aktı. Çocukken onunla tanışsam çok eğlenirdim. Ama düşünme şekliyle, olaylara hiç beklenmedik katılımlarıyla, dalgacı sesi ve üslubuyla, bir bütün olarak aklıyla en çok da Tuman’ın abisi Tufan’ın sahne alacağı anları sabırsızlıkla bekledim. İstediğinde gıcık olabilen bu genç, keskin gözlemleri ve derin kavrayışıyla, gerçek ve fantastik arasında kurduğu köprüyle, Tuman’ın olduğu kadar okurun da içini rahatlatan bir role sahip.

Betül Dünder’in birinci kitap için kaleme aldığı yazıdan1 şu alıntı, kitabın bende dokunduğu noktayı çok güzel ifade ediyor: “Çocuk olmakla yetişkin olmak arasındaki çizgiyi çizen tebeşiri bile sorgulamanızı sağlayacak bir kitap.” Çocukluğumuza sadece bellekle değil, duygu köprüleriyle de bağlıyız. Belki de sadece farklı nesilleri değil, akranları bile buluşturacak en ortak deneyim budur.

Yo Yo 2 – Hebele Hübele Mühendisi

Hanzade Servi

Resimleyen: Berk Öztürk

Editör: Burhan Düzçay

Tudem Yayınları, 264 sayfa

Show More